la2

6769 SAYILI SINAİ MÜLKİYET KANUNU DÜZENLEMESİ IŞIĞINDA MARKA HAKKINA TECAVÜZ DAVALARI

Marka Hakkında Genel Bilgiler

Marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir.

Marka ile ilgili ayırt edici özellik, markada kullanılan işaretin benzer ürün ya da hizmetlerden farklılaşmayı sağlayan ayırt edici bir özelliğin bulunması gerekliliğidir.

Marka, daha önce 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK ile korunuyorken 10.01.2017 tarihli 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle bu kanun kapsamında daha kapsamlı korunmaya başlamıştır.

 

Marka Tescilinin Kişiye Sağladığı Haklar Nelerdir?

Hak sahibi, usulüne uygun şekilde marka tescilini tamamlamış olması halinde, tescilli markanın itibarından haksız kazanç ve avantaj sağlayacak fiillerin önüne geçmiş olur. Tescilli markanın, izinsiz kullanılması durumunda hak sahibi, hak ihlali gerçekleştiren kişiye karşı hukuki ve cezai yaptırım uygulanması talebinde bulunabilir. Bu anlamda marka sahipleri, Türk Patent ve Marka Kurumuna  başvurarak haklarını güvence altına almalıdırlar.

 

 

Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller Nelerdir?

6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. Maddesinde Marka Hakkında Tecavüz Sayılan Fiiller sayılmıştır;

‘(1) Aşağıdaki fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:

  1. a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 7 nci maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
  2. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
  3. c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak.

ç) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.’

 

Aynı kanunun 30. maddesinde ise Marka Hakkına Tecavüze İlişkin Cezai Yaptırımlar yer almaktadır;

‘(1) Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal üreten veya hizmet sunan, satışa arz eden veya satan, ithal ya da ihraç eden, ticari amaçla satın alan, bulunduran, nakleden veya depolayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden yetkisi olmadan kaldıran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(3) Yetkisi olmadığı hâlde başkasına ait marka hakkı üzerinde devretmek, lisans veya rehin vermek suretiyle tasarrufta bulunan kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(4) Bu maddede yer alan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde ayrıca bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

(5) Bu maddede yer alan suçlardan dolayı cezaya hükmedebilmek için markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır.

(6) Bu maddede yer alan suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

(7) Başkasının hak sahibi olduğu marka taklit edilerek üretilmiş malı, satışa arz eden veya satan kişinin bu malı nereden temin ettiğini bildirmesi ve bu suretle üretenlerin ortaya çıkarılmasını ve üretilmiş mallara elkonulmasını sağlaması hâlinde hakkında cezaya hükmolunmaz.’

 

Tecavüz Nedeniyle Açılacak Davalarda Zamanaşımı Var Mıdır?

Marka hakkına tecavüz nedeniyle açılacak tüm davaların, fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren  Borçlar Kanunu md. 60 gereğince 1 yıl ve her halde 10 yıl içinde açılması gerekir.

Markaya tecavüz ile birlikte haksız rekabet söz konusu olan durumlarda; markaya tecavüz nedeniyle haksız rekabet davası açılmışsa bu davanın Türk Ticaret Kanunu md. 62 gereğince hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde ve her halde hakkın doğumundan itibaren 3 yıl içinde açılması gerekir.

Marka hakkına ilişkin haksız eylem devam ediyorsa sürece zamanaşımı işlemez.

 

 

Marka Hakkına Tecavüz Edilmesi Durumunda Bir Avukattan Yardım Alınmalı Mıdır?

 

Marka hakkına tecavüz edilmesi durumunda açılacak olan dava yada tarafınıza açılmış olan davanın sonucunda büyük hak kayıpları yaşanabilir. Açılacak olan davanın çeşidi, deliller, süreler gibi takip edilmesi gereken hallerin mevcudiyeti nedeniyle Marka hukuku alanında uzman bir avukattan muhakkak yardım alınmalıdır.

Kimya Hukuk & Danışmanlık kurucumuz Av. Ali Kimya, Türk Patent Kurumu nezdinde kayıtlı Marka-Patent Vekili olup; marka tescil ve itiraz işlemlerinin yürütülmesinde önemli sayıda dosya birikimi bulunmaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatlarımızdan Av. Ali Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

görsel3

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

Genel Bilgiler

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ‘Ölüm ve bedensel zararlar’ başlıklı 53. Maddesinde ölüm halinde uğranılan zararların içerisinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar da yer almaktadır.

Destekten yoksun kalmaya ilişkin tazminat talepleri için;

-Hukuka aykırı bir fiil ile desteğin ölümü,

– Bunun sonucunda bir zararın meydana gelmiş olması,

– Fiil ile zarar arasında illiyet bağının varlığı,

– Hukuka aykırı fiilin kusurla işlenmiş olması gerekir.

Ölümün yol açtığı zarar, ölenin değil destekten yoksun kalanların zararıdır. Söz konusu zarar, ölümün kendisi değil; ölenin yakınlarının destekten ve yardımdan yoksun kalması nedeniyle ortaya çıkan zararlardır. Destek ve yardımdan yoksun kalanların tazminat hakkı, ölenden geçen bir miras yada hak değil; bu kişilerin kişiliklerinde doğan bağımsız bir haktır. Bu hak, ölenden miras kalmadığı için, ölenin terekesine katılamaz ve alacaklıları tarafından haczedilemez.

Kimler Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Talep Edebilir?

Destekten yoksun kalanlar, ölenin parasal, bedensel ve düşünsel hizmetlerinden , yardımlarından, bakım ve gözetiminden, bilgi eve deneyimlerinden yoksun kalanlardır. Bu durum çokça örneklendirilebilir;

Evli eşler yada nişanlılar, ana-babanın çocuğun desteğinden yoksun kalması, çocuğun ana-babanın desteğinden yoksun kalması, öğrencinin burs desteğinden yoksun kalması, kardeşlerin birbirlerinin desteğinden yoksun kalması, babanın vefatında anne karnında olan ceninin babanın desteğinden yoksun kalması vs.

Yoksun kalınan destek, sadece parasal nitelikte olmayıp; eylemli ve düzenli olarak yapılan her türlü bedensel ve düşünsel hizmet edimi de destekten sayılır. Örneğin, yaşlılık veya maluliyet gibi durumlarda yapılan bakım işleri, ev işleri gibi hizmetler de destek kavramı içerisindedir.

Hak sahipleri, dava açarak maddi tazminat talebinde bulunabilecekleri gibi; aynı dava içerisinde manevi tazminat talebinde de bulunabilirler.

Destekten yoksun kalan kişi tazminat talebinde bulunurken,  yoksun kaldığı desteğe ilişkin mahkemede yeterli kanı uyandıracak nitelikte bilgi ve belge sunmalıdır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Haksız eylem ve hukuka aykırı bir olay sonucu meydana gelen zararın giderilmesinde temel ölçü ‘Hukuksal Değerlendirmeler’dir. Hukuksal değerlendirme aşamasının tamamlanmasından sonra parasal hesaplama yapılır.

Tazminat hesaplanırken;

Ölüme sebebiyet veren olay, kusur, sorumluluk, ölen kişinin yaşı, kalan bakiye yaşam süresi, destek olunan konu, destekten yoksun kalanların zarar süreleri, destek payları, tazminatın parasal ölçüsü gibi kriterler belirlenerek bu doğrultuda hesaplama yapılır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davasında Zamanaşımı Var mıdır?

6098 Sayılı Borçlar Kanunu’muzun 72. Maddesinde;

‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.’ Denmektedir.

Yukarıdaki madde uyarınca, hak sahiplerinin tazminat isteminin zamanaşımı süresi, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Bazı durumlarda zarar hemen ortaya çıkmaz. Bu halde zamanaşımı süresi 10 yıl olacaktır.

 

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davası İçin Avukata Başvurmak Gerekli Midir?

Destekten yoksun kalan kişiler, yoksun kalınan desteğin tazminatın konusunu oluşturup oluşturmayacağı, destekten yoksun kaldıklarının kanıtlanması için mahkemeye sunulması gereken evraklar, başvuru için kanunda yazılı yasal süreler gibi hukuki bilgi gerektiren konularda hataya mahal vermemek adına bir Avukattan yardım almalıdır.

Kimya Hukuk olarak Destekten Yoksun Kalma Tazminatına ilişkin çok sayıda davamız ve hukuki danışmanlığımız bulunmaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

konkordato 3

KONKORDATO HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER

Konkordato nedir?

Konkordato, borçlu bir kimsenin ekonomik gelişmeler, piyasa koşulları vs. gibi nedenlerden dolayı borcunu ödeyemeyecek duruma düşmesi halinde, kötü niyetli olmayan borçlunun korunması amacıyla kanun koyucunun düzenlemiş olduğu bir iyileştirme kurumudur. Kısaca konkordato, kanun koyucunun  mahkeme denetiminde borçluların alacaklılar ile anlaşması ve alacaklarının bir kısmını ödeyerek borçtan kurtulması için düzenlenmiş bir seçenektir.

Konkordato, alacaklılardan önce davranan veya alacağı muaccel olan kimselerin alacağını öncelikli temin etmeleri durumunda, diğer alacaklarının bir şey elde edememeleri durumunun önüne geçen bir uygulama oluşu nedeniyle tercih edilmesi gereken bir seçenektir.

Konkordato, 28.02.2018 tarihinde kabul edilerek 15.03.2018 Tarih ve 30361 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7101 Sayılı ‘‘İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’’da düzenlenmiştir. Yapılan yeni düzenlemelerle, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na önemli değişiklikler getirilmiştir. Bu kanun kapsamında getirilen en temel değişiklik, ‘İflas Erteleme’ kurumunun yürürlükten kaldırılarak yerine ‘Konkordato’ kurumunun düzenlenmesidir.

Konkordato Başvurusu Nasıl Yapılır? Konkordatonun Şartları Nelerdir?

Konkordato,2004 sayılı İcra İflas Kanunu md. 285 ve devamında düzenlenmiştir. Konkordatoya başvurmak isteyen borçlu, mahkemeye dilekçe ve ödemeye ilişkin konkordato projesi sunmalıdır.  Mahkeme, dosyanın durumuna göre dosyaya bir yada birden çok komiser tayin eder.

İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 7101 sayılı Kanun’da konkordato mühletine ilişkin önemli bir düzenleme getirilerek “geçici konkordato mühleti” adı altında yeni bir kurum tanımlanmıştır. Kesin konkordato mühletinin sonuçlarını doğuran geçici konkordato mühleti, kural olarak üç ay olmakla birlikte, iki ay daha uzatılabilir.

Konkordatonun başarıya ulaşmasının mümkün görülmesi halinde borçluya tanınan ve bir yıl olarak öngörülen kesin mühlet özel durumlarda altı aya kadar uzatılabilir

Komiser, alacaklarla düzenleyeceği toplantıda konkordatonun kabulüne ilişkin değerlendirme yapar. Alacaklılar kurulu, toplantılara katılarak komisere tavsiyelerde bulunma ve komiserin yeterli bulunmayışı durumunda mahkemeye başvurarak yeni bir komiser tayini talebinde bulunabilecektir.

Alacaklıların konkordatoyu kabulü üzerine, konkordato mahkeme tasdikine sunulur.  Mahkemenin konkordatoyu kabulü halinde konkordato hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başlar.

Konkordato Başvurusunda Bulunmak İçin Avukata Başvurmak Gerekli Midir?

OHAL kapsamında 31.07.2016 tarihinde yayımlanan 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sermaye şirketlerinin iflas erteleme talebinde bulunması ve mahkemelerce iflas ertelemeye karar verilmesi engellenmiştir. İflas erteleme kararının kaldırılması üzerine ‘Konkordato’ kurumu yeniden önem kazanmış ve gündeme gelmiştir. Günümüzde yaygın şekilde başvurulan Konkordato kurumundan faydalanmak isteyen borçluların, konkordatonun başvuru şartları, mahkemeye başvuruda sunulması gereken evraklar, açılan davada hukuki sürelerin takibi gibi hukuki bilgi ve takip gerektiren konularda hataya mahal vermemek adına bir Avukattan yardım almalıdır. Kimya Hukuk olarak, son dönemde güncel bir iyileştirme kurumu olan ‘Konkordato’ başvuruları ve devamına ilişkin devam etmekte olan dosyalarımız ve danışmanlıklarımız bulunmaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatlarından Av. Ali Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

zarf 1

MİRAS BIRAKMA VE VASİYETNAME

VASİYETNAME NEDİR
Genel Bilgiler

Vasiyetname ile Miras Sözleşmesi ölüme bağlı tasarruf olmaları ve kişiye sıkı sıkıya bağlı olmaları yönünden benzerlikler gösterse de farklı kavramlardır.
Vasiyetname , miras bırakanın son istek ve arzuları ile mirasının paylaşım esaslarını belirleyen yazılı belge veya sözlü beyandır.
Vasiyetname 3 şekilde düzenlenebilir;

Resmi Vasiyetnameler
El Yazısı ile Düzenlenen Vasiyetnameler
Sözlü Vasiyetnameler

Bahse konu vekaletname türlerinin geçerlilik kazanabilmesi için aranan şekil şartları birbirinden farklı olup; bu anlamda vasiyetname düzenlenirken bir miras hukukunda uzman bir Avukattan yardım almakta fayda vardır. Vasiyetname düzenleyebilmenin şartları, türleri-şekil şartları, iptal edilmesi gibi konular 4721 Sayılı Medeni Kanun’umuz da düzenlenmiştir.

Kimler Vasiyetname Düzenleyebilir?

Medeni Kanun md. 502’ye göre;

‘Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir.’

Yukarıdaki kanun maddesi uyarınca ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olan herkes vasiyetname düzenleme yetkisine haizdir.
Vasiyetname düzenleme, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan vekil, veli, vasi veya kayyım vasıstası ile yapılması mümkün değildir.

Vasiyetin Açıklanması ve Yerine Getirilmesi Nasıl Olur?

Medeni Kanun md. 595-596’ya göre;

‘Mirasbırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamesinin, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hâkimine teslim edilmesi zorunludur.
Vasiyetnameyi düzenleyen veya muhafaza eden görevli ya da mirasbırakanın arzusu üzerine saklayan veya başka surette ele geçiren ya da ölenin eşyası arasında bulan kimse, ölümü öğrenir öğrenmez teslim görevini yerine getirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bu yüzden doğacak zarardan sorumludur.
Sulh hâkimi, teslim edilen vasiyetnameyi derhâl inceler, gerekli koruma önlemlerini alır; olanak varsa ilgilileri dinleyerek terekenin yasal mirasçılara geçici olarak teslimine veya resmen yönetilmesine karar verir.’

‘Sulh hakimine verildiği günden itibaren en geç bir ay içinde, vasiyetnamenin sulh mahkemesince açılması gerekir.’

Vasiyetnamenin açılmasından sonra talep halinde mirasçılara ‘Mirasçılık Belgesi’ verilir. Vasiyetnameye itiraz olması durumlarında, bahse konu mirasçılık belgesi mirasçılara verilmez; itiraza ilişkin açılan davanın sonuçlanması beklenir.

miras 2
Vasiyetname Düzenlemek İçin Avukata Başvurmak Gerekli Midir?

Miras bırakan kişiler, mirasçılar arası paylaşımda bulunurken vasiyetnamelerinin geçerli olması için gereken şartları taşıması, tasarrufların nasıl yapılacağı, saklı payların koruması, yurtdışındaki miras bırakanın vasiyetname düzenlemeleri gibi hukuki bilgi gerektiren konularda hataya mahal vermemek adına bir Avukattan yardım almalıdır.

Kimya Hukuk olarak yurtdışı – yurtiçi vasiyetname düzenlemelerine ilişkin çok sayıda hukuki danışmanlığımız bulunmaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

proje resim

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU USULÜ

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU USULÜ

Genel Bilgiler

Bireysel başvuru, Anayasada belirtilen temel hak ve özgürlükleri kamu tarafından aktif yada pasif olarak ihlâl edilen bireylerin mağduriyetlerini giderebilmeleri için gidebilecekleri bir yargı yoludur.

Bu bağlamda Türkiye’de 23 Eylül 2012 tar   ihinden itibaren fiili olarak Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolu açıktır.

6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun md. 3’te Anayasa Mahkemesi’nin görevleri sıralanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin Yetkileri

Kişi Yönünden Yetki:

Anayasa ve Kuruluş kanununa göre;

‘Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiğini iddia eden herkes, bireysel başvuru hakkına sahiptir.
Bununla beraber, yabancılar için başvuru hakkı; salt kendilerine tanınan haklarla sınırlı olarak kabul edilmiştir. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.’

Kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru hakları söz konusu değilken; özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait hakların ihlal edildiğinden bahisle bireysel başvuruda bulunabilir.

Konu Bakımından Yetki:

Anayasa md. 148/3’e göre;
‘Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.’
Türkiye’nin taraf olduğu protokollerde yer alan haklar da bu kapsamda değerlendirilmektedir.(AİHS’nde yer alan haklar da bu kapsam içerisinde değerlendirilmektedir.)

Yer Bakımından Yetki:

Anayasa ve Kuruluş Kanunu’nda yer bakımından yetkiye ilişkin olarak herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Genel olarak, devletin egemenlik yetkisini kullandığı yerlere ilişkin yetkili olduğu söylenebilir.

Zaman Bakımından Yetki:

İlgili Kanunun geçici 1. maddesinin 8. Fıkrasında ‘Mahkeme, 23/09/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.’ denmektedir. Bu tarihten önce kesinleşen kararlara ilişkin olarak Bireysel Başvuru yoluna gidilemez.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvurunun Şartları

Devletin kamu gücünün aktif yada pasif ihlali neticesinde bir mağduriyet söz konusu olmalıdır.
Söz konusu ihlale ilişkin tüm idari ve hukuki yolların sıra ve usule uygun olarak tüketilmiş olması gerekir.
Bireysel başvuruya konu olan mağduriyetin Anayasa’da teminât altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden bir ya da birkaçının ihlâl edilmesi ile ilgili olması gerekmektedir.
Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
Kamu gücünün ihlaline dayalı mağduriyetin Anayasada güvence altına alınmış olan Temel Hak ve özgürlüklere dayalı olması gerekir.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yasal süresi içerisinde yapılmalıdır. Yasal sürenin başlangıç tarihi söz konusu ihlale ilişkin tüm idari ve hukuki yolların tüketilmesine ilişkin en son karar tarihinden itibaren 30 gündür. Söz konusu ihlale ilişkin herhangi bir yargı yolu öngörülmemişse sürenin başlangıç tarihi ihlalin öğrenildiği andan itibaren 30 gündür. Bireysel başvurunun yapılmamasının nedeni mücbir bir sebebe dayanıyorsa, başvurunun başlangıç tarihi mücbir sebebin ortadan kalmasından itibaren 15 gündür.
Anayasa Mahkemesi, 23/09/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Bu tarihten önce kesinleşen kararlara ilişkin olarak Bireysel Başvuru yoluna gidilemez.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, aşamaları itibariyle sıkı takip yapılması gereken, nitelikli ve süreye bağlı olması nedeniyle büyük öneme haizdir. Hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yapılmasında fayda vardır. Kimya Hukuk olarak Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuruya dayalı olarak takibini sürdürdüğümüz, başarı ile sonuçlanmış başvurularımız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden başvurularımız da mevcuttur.

Kimya Hukuk kurucumuz Av. Ali Kimya, Avrupa Konseyi ve Tükiye Barolar Birliği’nin ortak projesi olan ‘Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Usulleri’ne ilişkin olarak Türkiye genelinde çeşitli barolara eğitim vermiş ve bu eğitimleri vermeye devam etmektedir.

malatya özel 2toğlu 1

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

malatya özelgüliz ali 2

VER 2

VERGİ HUKUKUNDA SAHTE FATURA DÜZENLEME KULLANMA VERGİ KAÇAKÇILIĞI SUÇU (VUK MD. 359)

VERGİ HUKUKUNDA SAHTE FATURA DÜZENLEME KULLANMA
VERGİ KAÇAKÇILIĞI SUÇU (VUK MD. 359)

Genel Bilgiler

Vergi Usul Kanunu’nun 359. Maddesinde Vergi Kaçakçılığı Suçları ve Cezalarına ilişkin hükümler yer almaktadır. Uygulamada en sık rastlanan Vergi Suçu ‘Sahte Fatura Düzenleme ve Kullanma Suçu’dur. (Naylon Fatura)

Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan kişilerin aşağıda yer alan fiilleri işlemesi neticesinde verilecek olan ceza 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıdır;

Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapmak; gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesaplar açmak; hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydetmek,

Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizlemek; muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak,

Defter, kayıt ve belgeleri yok etmek; defter sayfaları yerine başka yapraklar koymak; sahte belge aslı veya sureti düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak,

Maliye Bakanlığı ile anlaşması olmadığı halde yetkisiz olarak belge basmak veya bu sahte belgeleri kullanmak. VER 1

Vergi kaçakçılığı suçlarının ceza miktarı nedeniyle hükmedilen hapis cezası, adli para cezasına çevrilemez ancak Sanık lehine Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması ve Erteleme kararı verilebilir.
Vergi Suçları Şikayete Tabi Midir?

Vergi suçları, şikayete tabi suçlar arasında yer almaz; resen soruşturulur. Dolayısıyla Vergi Suçlarından kaynaklı davalarda Uzlaştırma yoluna gidilemez. Bu suçlara dair herhangi bir şikayet süresi yoktur. Şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesi sonucunu doğurmaz.

Vergi Suçlarında Dava Zamanaşımı Ne Zaman Başlar?

Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde dava açılmamış veya dava açılmasına rağmen kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir ceza hukuku kurumudur. Vergi suçlarında dava zamanaşımı süresi TCK’nın genel zamanaşımı hükümlerine göre belirlenir. TCK’ya göre, vergi suçlarında temel dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu sürenin başlangıcı, her eyleme göre ayrı ayrı değerlendirilir.

Vergi kaçakçılığı suçları, sonucu itibariyle ağır bir suç olup; kişinin ticari hayatı üzerinde kalıcı olumsuz etkiler bırakabilir. Bu tür önemli ceza davalarındaki savunmaların, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yapılmasında fayda vardır. Kimya Hukuk olarak ‘Vergi Kaçakçılığı Suçları’na dayalı olarak müdafiliğini yaptığımız, başarı ile sonuçlanmış çok sayıda davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

nafaka resim

NAFAKANIN ARTIRILMASI – AZALTILMASI VE KALDIRILMASI DAVALARI NAFAKA ÖDEMEME YAPTIRIMI

Genel Bilgiler

Boşanmanın Mali sonuçlarından birisi de eş ve çocuklara ilişkin nafaka durumudur. Boşanmayla taraflar nafakaya bağlanabilir ise de bu hüküm değişmez değildir.

Hakim, eşe veya çocuğa hükmedilecek nafakanın toptan veya irat (aylık belirli bir miktar) şeklinde ödenmesine karar verebilir.

Taraflar, maddi durumlarının değişmesi halinde, irat şeklinde bağlanan nafakanın kaldırılmasını, artırılmasını veya azaltılmasını mahkemeden talep edebilirler.

Türk Medeni Kanunu md. 176’ya göre; ‘Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Hakim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.’

Yoksulluk nafakası bağlanan eşin evlenmesi yada taraflardan birinin ölümü halinde nafaka kendiliğinden kalkar. Resmiyette evlilik gerçekleşmemiş olsa bile; fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde de mahkemeye başvurularak nafakanın kaldırılması talep edilebilir.

nafaka resim
Boşanma Gerçekleştikten Sonra Nafaka Talep Edilebilir mi?

Yoksulluk nafakası; boşanma kararının kesinleşmesinden sonra hüküm ifade eden, boşanmaya bağlı fer’i bir haktır. Yoksulluk nafakasının boşanmadan sonra talep edilip edilemeyeceği boşanmanın çekişmeli-anlaşmalı oluşuna göre değişir.

Çekişmeli görülen boşanma davası sonrasında nafaka talep eden, Türk Medeni Kanunu’nun 178. maddesi hükmü gereğince bir yıl içerisinde boşanmadan ayrı olarak açacağı dava ile yoksulluk nafakası isteyebilir.

Evlilik birliğinin anlaşmalı boşanma davası ile sona ermesi halinde ise nafaka talep eden, yoksulluk nafakası isteğinden feragat etmiş olması halinde yoksulluğa düştüğünden bahisle yoksulluk nafakası talep edemez.

İştirak nafakası (boşanmanın anlaşmalı yada çekişmeli olduğuna bakılmaksızın) çocuk ergin oluncaya (18 yaşına) kadar her zaman istenebilir. İştirak nafakasının belirlenmesinde çocuğun yaşı da dikkate alınarak eğitim ve şahsi ihtiyaçları, anne-babanın ödeme gücü gibi unsurlar göz önüne alınır.

Evlilik Dışı Çocuklar İçin Nafaka Talep Edilebilir mi?

Türk Medeni Kanunu kapsamında evlilik dışı doğan çocukların evlilik birliği içerisinde doğan çocuklardan hiçbir farkı yoktur. Bu anlamda evlilik dışı çocuklar için de aynı yollarla iştirak nafakası talebinde bulunulabilir.

Nafaka Ödemesinin Yapılmamasının Yaptırımları Nelerdir?

Nafakaya ilişkin kararlara uymayanların cezası İcra İflas Kanunu md. 344’de düzenlenmiştir.
Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçluya alacaklının şikâyeti
üzerine üç aya kadar tazyik hapsi cezası verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın
gereği yerine getirilirse, borçlu derhal tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde,
ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.

Nafaka davaları ortalama 6 ay – 9 ay içerisinde sonuçlanmaktadır. Bu tür önemli davaların, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yürütülmesinde fayda vardır. Kimya Hukuk olarak Nafaka davalarına ilişkin başarı ile sonuçlanmış çok sayıda dosyamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Selin Kimya ve Av. Ali Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

images

MARKA PATENT BAŞVURU USUL

10/1/2017 tarihinde Resmi Gazete yayınlanarak yürürlüğe giren; 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda; Hukuk tarihimizde Marka ve Patent Hukukunun kanun düzeyinde ilk olarak sistematize edilmiştir. Türk Patent Enstitüsünün adı Türk Patent ve Marka Kurumu adını almıştır.

Bu anlamda Marka ve Patent Vekilleri, Türk Patent ve Marka Kurumu vekillik faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Gaziantep Merkezli olarak Türkiye Genelinde Patent ve Marka Vekilliği yapmakta olan Av. Ali Kimya yeni dönemde de hukuki danışmanlık ve marka – patent başvuru işlemlerini yürütmeye devam etmektedir.

Yeni Kanun döneminde Kimya Patent olarak; Marka, Coğrafi İşaret ve Endüstriyel Tasarım konularında danışmanlık yapma ve bu konularda, ilgili kişileri türk patent enstitüsü nezdinde temsil etme, gerekli girişimlerde bulunma ve işlemleri yürütme yetkisine sahip olup, sizlere bu konularda yardımcı oluyoruz.

Sizi Kimya Patent Ofisine başvuru yaparak; Markanızın tek sahibi olmanıza davet ediyoruz.

Nikola Tesla’nın da dediği gibi; nikola tesla foto

“Bırakın gerçekleri gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çalıştığım gelecek benimdir”

Gelişiminizin neticelerini gelecekte başkalarıyla paylaşmamak için bugün de onu elde edin.

Hukuki Yardım ve Danışmanlık talepleriniz için 0342-322 33 37 numaralı telefonu arayarak konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmanız tavsiye edilmektedir.

5

HİZMET TESPİTİ – SİGORTALILIK BAŞLANGIÇ TARİHİ TESPİTİ DAVALARI

Genel Bilgiler

Hizmet Tespiti Davası, sigortaya bildirim yapılmaksızın çalıştırılan ve sigorta primi yatırılmaksızın çalıştırılan işçilerin bu durumu öğrendikleri anda sigortasız geçirdikleri çalışma sürelerini sigortalı hale getirmek için açılan bir davadır.
Sigortalılık Başlangıç Tarihi Tespiti Davasında ise işçi, sigortaya bildirim yapıldığı tarihten daha önceki bir tarihte işe başlamış olup bu durumun tespiti için açılan bir davadır.
Davaların yasal dayanağı 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSSK) madde 86’dır;
‘Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.

1
Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.’


Dava Açma Hakkı Bulunanlar Kimlerdir?

Hizmet tespiti davasında davacı taraf, hizmetin tespitini isteyen işçi yahut bu kişinin vefatı halinde gelir ve aylık bağlanılmasına yada alacaklara hak kazanan eşi, çocukları anne veya babası gibi kişiler olabilir.

Hizmet Tespiti Davasının Açılabilmesi İçin Gereken Şartlar Nelerdir?
Davaya konu tespiti istenen hizmetin, işverene ait işyerinde görülmüş olması gerekir.
İşyerinin niteliği 5510 sayılı kanun kapsamında sayılan (md.4) işyerlerinden olmalıdır.
Tespit davasının konusu analık, hastalık gibi kısa süreli sigortalar değil; uzun vadeli sigortalılık durumlarına ilişkin açılması gerekir.
İşçi tarafından görülen hizmetin sigortaya bildirim yapılmaksızın görülmesi ve kurumda işveren adına herhangi bir kaydın bulunmaması gerekir.
Görülen hizmetin üzerinden 5 yıl geçmeksizin tespit davası açılmalıdır.

Davada Hak Düşürücü Süre Var Mıdır?5

Görülen hizmetin üzerinden 5 yıl geçmeksizin tespit davası açılmalıdır. 5 yıllık süre hak düşürücü bir süredir. Bu süre geçtikten sonra işçi, tespit davasına konu haklarını talep edemez.

Ölüme bağlı hak kazanan hak sahipleri için 5 yıllık hak düşürücü süre işçinin vefatından sonra başlar.

İşverenlerin gerek prim, gerekse vergi ödememek için çalıştırdığı kişileri Kuruma bildirmedikleri, eksik çalışma bildirdikleri, pime esas kazancın eksik bildirildiği vb. durumlarda dava açılarak hakların kazanılması mümkündür. Bu tür önemli davaların, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yürütülmesinde fayda vardır. Kimya Hukuk olarak ‘Hizmet Tespiti’ ve ‘Sigortalılık Başlangıç Tarihi Tespiti’ne ilişkin başarı ile sonuçlanmış çok sayıda davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.
Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.
İletişim:0342-3223337
*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.