Borçlar Hukuku

I- GİRİŞ

Sorumlu; meydana gelen hukuki bir zararı gidermekle yükümlü olan kişidir. Kişi sözleşmeden, haksız fiilden dolayı sorumlu tutulabildiği gibi kanundan dolayı bir zararı gidermekten veya bir şeyi yapmaktan da sorumlu tutulabilir. Sorumlu kişinin zararı giderim yükümlülüğü ise sorumluluk olarak tanımlanır. Bir borç ilişkisinde borçlu ve alacaklı birer kişi olabileceği gibi, aynı borç ilişkisinde birden fazla borçlu veya birden fazla alacaklı da olabilir. Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimi ise müteselsil sorumluluktur.

Müteselsil sorumluluk Özel Hukuk ve Vergi Hukuku alanlarında karşımıza çıkan geniş alana yayılmış bir müssesedir. Bu çalışmamızın konusunu Borçlar Hukukunda yer alan müteselsil sorumluluk müessesesi teşkil etmektedir. Öncelikle sorumlu, sorumluluk ve müteselsil sorumluluk kavramlarını tanımlayacağız. Daha sonra Borçlar Kanunu’nda yer alan müteselsil sorumluluk ile ilgili hükümlere değineceğiz. Yazımızda son olarak adi şirketlerde müteselsil sorumluluk durumunu anlatacağız.

 

II- SORUMLU, SORUMLULUK VE MÜTESELSİL SORUMLULUK

A- Sorumlu ve Sorumluluk Kavramları

Meydana gelen hukuki bir zararı gidermekle yükümlü kişiyi sorumlu olarak tanımlayabiliriz. Kişi sözleşmeden, haksız fiilden dolayı sorumlu tutulabildiği gibi kanundan dolayı bir zararı gidermekten veya bir şeyi yapmaktan dolayı da sorumlu tutulabilir. Sorumlu kişinin zararı giderim yükümlülüğü ise sorumluluk olarak tanımlanabilir.

Hukukta sorumluluk, dar anlamı ile, alacaklının borçlunun mal varlığına yönelebilmesi ve hakkını bu mal varlığı üzerinden zorla alabilmesi imkanını ifade eder. Diğer yandan sorumluluk, bir kimsenin zarar veren bir olgudan ötürü giderimle yükümlü olduğunu ve bu anlamda başkasının zarar görmesini gerektiren bir şeyden ötürü (bir şey için) ya da bir kimseden ötürü (bir kimse için) ortaya çıkan zararın giderim yükümlülüğünü anlatır.

Türk Hukuk Sözlüğü sorumluluğu, “riayeti lazım gelen kaideye (uyulması gereken kurala) aykırı hareketin hesabını verme” şeklinde tarif etmektedir. Şüphesiz ki bu, kelimenin sözlük anlamıdır. Fakat sorumluluk hukuki bakımdan ele alınacak olursa gayet geniş ve kapsamlı bir mahiyet taşıdığı anlaşılacaktır. Öyle ki, her hukuk dalında sorumluluk çeşitli anlam ve kimliklere bürünmektedir.

B- Müteselsil Sorumluluk

Müteselsil sorumluluk kısaca bir zararın giderilmesi için birden çok kişinin herbirinin teker teker, bir kısmının veya hepsinin birden sorumlu tutulabilmesidir. Müteselsil; Arapça bir sıfat olup, “silsile” den gelmektedir. Teselsül eden zincir gibi birbirine bağlı olan, zincirleme; anlamındadır. Teselsül ise aynı kelimenin isim halidir.

Bir borç ilişkisinde borçlu ve alacaklı birer kişi olabileceği gibi, aynı borç ilişkisinde birden fazla borçlu veya birden fazla alacaklı da olabilir. Birden fazla borçlunun olması halinde borçlulardan her biri, borcun tamamından alacaklıya karşı sorumlu ise fakat alacaklı alacağını borçlulardan herhangi birinden veya tümünden alabiliyorsa ya da birden fazla alacaklının varlığı halinde, alacaklılar birbirlerinden bağımsız olarak borcun ifasını isteyebiliyorlarsa, fakat borçlu borcundan alacaklılardan birine, bir kısmına veya tamamına yaptığı tek ödemeyle kurtuluyorsa burada “müteselsil borç ilişkisi” vardır.

Birden çok kimsenin aynı zarardan dolayı aynı biçimde sorumlu tutulması ve zarar görenin giderim için dilediği sorumlu veya sorumlulara başvurabilmesi halinde ortaya çıkan sorumluluk biçimine müteselsil sorumluluk denir. Burada sorumlulardan herbiri zararı gidermekte ayrı ayrı yükümlüdürler. Ancak zararı sorumlulardan birisi tazmin ederse zarar gören diğer sorumlulara başvuramaz. Zararı tazmin edenin diğer sorumlulara rücu edebileceği ise tabiidir.

Müteselsil sorumluluk, zarar görene, diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir. Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birine karşı açılan davada talep edilebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Ancak burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği takdirde, borç ortadan kalkar. Zarar gören, diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez. Aynı kurallar, icra takibi yönünden de geçerlidir.

Zararı tazminle yükümlü olanların tamamı tazminatın tamamını zarar görene ödemek zorundadırlar. Yukarıda da değinildiği gibi tazminat borcu ödenene kadar zarar verenlerin sorumluluğu sürer (BK md. 142/II). Zarar verenlerden birisi dava edildiği takdirde dava edilen tazminatın diğer zarar verenlerden istenmesini talep edemez. Çünkü burada zarar verenlerin tamamı tüm zarardan sorumludurlar.

III- BORÇLAR HUKUKUNDA MÜTESELSİL SORUMLULUK

A- Genel Olarak

Borçlar Hukukunda sorumluluğun 3 temel kaynağı vardır. Sorumluluk sözleşmeden, haksız fiilden ve kanundan kaynaklanmaktadır. Sorumluluk türleri Borçlar Kanunu’nun 55 vd. maddelerinde istihdam edenin sorumluluğu, hayvan idare edenlerin sorumluluğu, bina ve diğer eser maliklerinin sorumluluğu şeklinde sıralanmıştır. Çalışmamızın konusunu müteselsil sorumluluk teşkil ettiğinden biz bu konulara girmeyecek sadece müteselsil sorumluluk konusunu irdeleyeceğiz.

B- Borçlar Hukukunda Teselsül

Teselsül birden çok kişinin alacaklıya karşı borcun tamamını kabul ettikleri veya birden çok alacaklının bir borcu isteme hakkına sahip bulundukları durumdur. Borçlar Hukukunda hem alacaklılar arasında hem de borçlular arasında teselsül mevcuttur. Buna göre örneğin alacaklılar arasında teselsül mevcut ise borçlu alacaklılardan yalnızca birine borcu ifa ettiği takdirde borcundan kurtulur. Borçluların arasında bir teselsül varsa borçluların tamamı borçtan sorumludurlar. Buradaki düzenlemenin nedeni toplumdaki borç ilişkisinde hem alacaklının hem borçlunun hakkını koruma altına almaktır.

Borçlar Hukukunda teselsül tam ve eksik teselsül olarak ikiye ayrılır. Tam teselsül ile eksik teselsül arasında fark vardır. Tam teselsülde zarardan sorumlu olanlar, kusur dereceleri ve şahısları lehine mevcut diğer tazminatı azaltma sebepleri dikkate alınmaksızın, zararın tamamını ödemekle müteselsilen yükümlüdürler. Eksik teselsülde ise, sorumlu şahıslardan herbiri ancak genel hükümlere (kusur derecelerine vs.) göre ödemekle yükümlü tutulabilecekleri tazminat nisbetinde zararın tamamından müteselsilen sorumludur.

Borçlar Kanunu’ nun 50’ nci maddesine göre, hakim, birlikte (müşterek kusurla) zarara sebebiyet verenlerin birbirine başvurma (rücu) hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu başvurmanın kapsamını tayin eder. Hakim zarara sebep olanların birbirine başvurma hakkına ve kapsamına ilişkin olarak takdir hakkını kullanırken, kusur derecesini, haksız fiilin kimin yararına işlendiğini dikkate alır. Fiile yardımcı olanlar, teşvik edene ve asıl faile nazaran daha az kusurlu sayılır.

C- Borçluluk İlişkilerinde Müteselsil Sorumluluk

Müteselsil borçluluğun hangi sebeplerden doğabileceğini BK’nun 141’ inci maddesi şöyle düzenlenmiştir: “Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesil olmayı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fıkdanı halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur.” Diğer bir deyişle alacaklıya karşı her biri borcun tamamından sorumlu olmayı yüklenen birden çok borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın yokluğu halinde teselsül ancak kanunun belli ettiği hallerde olur. Borçlar Kanunu’ ndaki müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler 50, 141, 179, 302, 395, 469 ve 534 nolu maddelerde düzenlenmiştir. Şimdi bu maddeleri ayrı başlıklar halinde açacağız.

 

1- Birden Çok Kimsenin Aynı Zarardan Sorumluluğu

Birden çok kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik (teşvik eden) ile asıl fail ve yardımcı olanlar, ayrıma tabi tutulmaksızın müteselsilen sorumlu olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun kapsam derecesini saptar (BK md. 50/I).

Birden çok kimse, müşterek kusurla, yani birbirleriyle anlaşarak aralarında işbirliği yaparak haksız bir fiille bir zarara sebep olmuşsa, müşevvik, asıl fail, fer’an methaldar (yardımcı şahıs) ayrımı yapılmaksızın, haksız fiile katılanların hepsi meydana gelen zararın tamamından, BK md.141 ve devam eden maddeleri uyarınca müteselsilen (zincirleme) sorumludurlar. Zarara uğrayan şahıs, kusur dereceleri farklı da olsa aralarında işbirliği yaparak haksız bir fiille zarara sebep olanların hepsinden birden veya sadece birinden maddi ve manevi zararının tamamen tazminini istemek hakkına sahiptir.

Yataklık eden kimse, vaki olan kardan pay almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe sorumlu olmaz (BK md. 50/II). Yataklık eden, yani haksız fiilin yapılmasından sonra faile yardımcı olan kimse, katılması bir zarara sebep olduğu (örneğin çalınan malı parçalara ayırmak suretiyle mala zarar verdiği) veya kardan pay aldığı (örneğin çalınan malı ücret karşılığında sakladığı) ölçüde müteselsilen sorumludur. (Becker, m.50, No. 7; Tandoğan, sh.375). Zira, faile sonradan yardımcı olarak yataklık edenin filiyle, zarar arasında, ancak zararın çoğalmasına sebep olduğu ölçüde illiyet bağı mevcuttur.

Aralarında işbirliği olmaksızın, birden çok kimse, ayrı ayrı aynı zararı doğuracak nitelikte haksız fiillerde bulunmuşlarsa (örneğin, farklı şahıslara ait fabrikalardan aynı nehre zehirli sular akıtılmış ve nehir suyunu içen hayvanların ölümüne sebep olunmuşsa), haksız fiili yapan şahıslardan her biri, BK’ nun 50’ inci maddesi uyarınca değil, fakat genel kurallar ve illiyet bağına ilişkin kurallar (birlikte illiyet) gereğince, zararın tamamından müteselsilen sorumludur. (Yargıtay 4.HD. 24.06.1985, K.85/6147 Yarg. Kar. Derg. 1985, s.1620)

2- Muhtelif Sebeplerin İçtimaı Halinde Sorumluluk

Birden fazla kişi çeşitli sebeplerle (haksız eylem, sözleşme, kanun) sorumlu oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre işlem yapılır (BK md. 51). Dolayısıyla birden fazla kişi değişik sebeplerle haksız fiilden, sözleşmeden veya kanundan kaynaklanan bir zarara sebebiyet verirlerse, zarara sebep olanlar arasında müteselsil sorumluluk durumu meydana gelecektir. Kural olarak, ilk önce zarara sebebiyet vermiş olan kimse daha sonra tarafından hata yapılmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen sorumlu olan kimse, zararı gidermekle yükümlü olacaktır (BK md. 51/II).

3- İşletmenin Devralınması Sırasında Müteselsil Sorumluluk

BK’nun 179’uncu maddesi hükmü şöyledir. “Bir mameleki veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan kimse, bunu alacaklılara ihbar veya gazetelerle ilan ettiği tarihten itibaren onlara karşı mamelekin veya işletmenin borçlarından mes’ul olur; şu kadar ki iki yıl müddetle evveli borçlu dahi yenisi ile birlikte müteselsilen mes’ul kalır; Bu müddet muaccel borçlar için ihbar veya ilan tarihinden ve daha sonra muaccel olacak borçlar için de muacceliyet tarihinden itibaren işlemeye başlar.”

Buna göre bir işletmeyi bütün olarak devralan kişi devir işleminin gazetelerde ilan edilmesinden veya alacaklılara duyurulmasından sonra o sırada muaccel hale gelmiş işletme borçlarından dolayı 2 yıl süresince işletmenin eski borçlu veya borçlularıyla birlikte müteselsilen sorumludur. Söz konusu 2 yıllık süre ilan ve ihbar tarihinden sonra muaccel olacak borçlar için muacceliyet tarihinden sonra başlayacaktır.

4- Ariyet Alanların Müteselsil Sorumluluğu

BK’nun 299’ uncu maddesi “Ariyet bir akiddir ki onunla ariyet veren bir şeyin bedava kullanılmasını ariyet alana bırakmak ve alan dahi o şeyi kullandıktan sonra geri vermekle mükellef olur.” hükmündedir.

Ariyet alan şeyi mahiyetinden veya tahsis olunduğu amaçtan anlaşılan şekilde kullanmalıdır. Ayrıca ariyet alan, şeyi başkasına kullandıramaz. Buna aykırı hareket eden ariyet alan meydana gelen kazadan sorumlu tutulur (BK md.300).

Yine aynı Kanunun 302’nci maddesine göre; Birden fazla kişi bir şeyi birlikte alırlarsa, müteselsilen sorumludurlar. Buna göre ariyet alan birden fazla kişi ariyet hükümlerine aykırı hareketlerinden dolayı meydana gelen kazadan birlikte zincirleme olarak sorumlu olmaktadırlar. Bu durumda ariyet veren sözleşme hükümlerine uygun davranılmadığını öne sürerse zararının tazminini ariyet alanların herbirinden ayrı ayrı veya hepsinden birden isteyebilir.

5- Birden Fazla Müvekkilinin Müteselsil Sorumluluğu

BK’nun 395’inci maddesi “bir kimseyi birlikte tevkil eden müteaddit kimseler, vekile karşı müteselsilen mes’ul olurlar. Müteadit kimseler, vekaleti birlikte kabul etmişler ise müvekkelünbihi yapmakla müteselsilen mesuldürler ve kendi sıfatlarını başka devre selahiyettar olmadıkça müvekkili yalnız birlikte yaptıkları tasarrufla ilzam edebilirler.” hükmündedir.

Buna göre, bir kişiyi birlikte temsilci tayin eden birden fazla kişi, temsilciye karşı müteselsilen sorumludurlar. Ayrıca birden fazla kişi vekaleti birlikte kabul etmişlerse vekalet sözleşmesine konu işi yapmaktan müteselsilen sorumlu tutulmaktadırlar. Bu durumda vekiller yaptıkları işin hesabını verecekleri gibi, bu nedenle aldıkları şeyi müvekkile geri vermek zorundadırlar (BK md. 392). Yani bütün vekiller kanunda ve sözleşmede yer alan vekalet hükümlerine uygun davranmak zorunda olup, sözkonusu hükümlerin aleyhine yaptıkları hareketlerden müteselsilen sorumludurlar.

Vekalet; istifa, azil, ölüm, ehliyetsizlik ve iflas gibi nedenlerle sona erer. Bu durumda vekilin sorumluluğun sürüp sürmeyeceği hususunda açık hüküm bulunmamakla birlikte BK’nun 398’inci maddesine bakıldığında, vekilin vekaletinin sona ermesinden önce yaptığı işlerden temsil edilen ve mirasçıların sorumlu tutulacağı belirtilmiştir. Buna göre temsil edenler ile temsil edilenler arasındaki müteselsil sorumluluk vekaletin sona ermesi ile ortadan kalkmaktadır. Ancak vekalet akdinin yürürlükte bulunduğu döneme ilişkin işlemlerde müteselsil sorumluluğun varlığını da kabul etmek gerekmektedir.

6- Vedia Akdinde Müteselsil Sorumluluk                                                      

Vedia sözleşmesinin tanımı BK’nun 463’üncü maddesinde yapılmıştır. Buna göre, vedia öyle bir sözleşmedir ki onunla vediayı (emin bir yerde saklanacak mal) alan, vediayı veren tarafından verilen şeyi kabul ve onu emin bir yerde saklamayı kabul eder. Birlikte vediayı kabul edenler, vediadan müteselsilen sorumludurlar (BK md 469). Örneğin vediayı verenin izni olmadıkça vedia alanlar malı kullanamaz. Vediayı alanlar onu kullanırlarsa veya vedia akdindeki diğer hükümlere ve kanudaki genel hükümlere aykırı hareketleriyle vedia verenin (mudi) menfaatlerini ihlal ederlerse meydana gelen zararın tazmininden vediayı kabul edenlerin tamamı zincirleme olarak sorumludurlar.

IV- ADİ ŞİRKETTE ORTAKLARIN SORUMLULUĞU

A-    Adi Şirket

Adi şirkete ilişkin hükümler Borçlar Kanunu’ nda düzenlenmiştir. TTK’ nda düzenlenen şirketlerin ayırıcı özelliklerini haiz olmayan ve özel kanunlar ile kurulan şirketlerin dışında kalan şirketler, esas itibariyle adi şirket hükümlerine tabi olurlar. Adi şirketin tüzel kişiliği yoktur. Ortaklar adeta birbirleriyle temsil yetkisi verilmiş kişiler gibi faliyette bulunurlar. Ortaklar arasındaki ilişkiler dilendiği şekilde düzenlenebilir. Mülkiyet, iştirak halindeki mülkiyettir. Yani mülkiyet bütün ortaklara aittir. Kazançlar, bütün ortaklar arasında dağıtılmalıdır.

Adi şirketin tüzel kişiliği bulunmadığından bu şirket üçüncü şahıslar karşısında hukuki bakımdan tek bir varlık olarak gözükmez, sadece birden çok ortak vardır. Bundan dolayı yapılan muamelelerle esas itibariyle ortaklar bağlanırlar. Adi şirkette ortakların şirket işlerinden dolayı sorumluluğu birinci derecededir ve müteselsildir. Başka bir deyişle, alacaklılar doğrudan doğruya ortaklara başvurabilirler ve istedikleri ortağa başvurup alacaklarının tümünü talep edebilirler.

Kimin temsil yetkisine sahip olduğu şirket ana sözleşmesinde gösterilmiş olabilir veya ortaklar genel kurul halinde verecekleri bir kararla temsilci tayin edebilirler. Diğer hallerde yani sözleşmede açıklık yoksa ve genel kurul da temsilci tayin etmemişse ortakların herbiri, eğer idare hakkını haiz ise şirketi temsil edebilir (BK md. 533/III). İdare hakkı olağan işlerde esas itibariyle her bir ortağa ait olduğundan her bir ortak temsil yetkisine de haizdir. Olağanüstü işlerde tek başına idare olmadığından tek başına temsil de mümkün değildir. Üçüncü şahıslarla ilişkilerde bulunan ortak ya diğer ortakların mevcudiyetinden hiç bahsetmez ya da diğer ortaklar adına hareket ettiğini bildirir.

Ortak; işlemleri kendi adına yaptığı takdirde, şirket için yapmış olsa bile bunların hüküm ve sonuçları kendisi ile üçüncü şahıslar arasında geçerlidir. Bu işlemler diğer ortakları bağlamaz. Zira üçüncü şahıslar diğer ortakları bilmeyebilirler.

Ortaklar, üçüncü kişiler ile muamelelerde bulunmaya yetkili kılınmış idilerse bunların “şirketin konusu sınırları içinde” yaptıkları sıradan işlemlerden bütün ortaklar “müştereken ve müteselsilen mesul” olurlar (BK md.534/III). Fakat ortak, üçüncü kişiler ile muamelelerden men edilmiş olduğu halde veya yetki sınırları dışında şirket adına muamele yaparsa, bu muamelenin diğer ortakları bağlaması onların onaylamaları halinde mümkündür. Onaylamadıkları takdirde, üçüncü kişiler iyi niyetli iseler sadece muameleyi yapan ortak sorumludur.

Adi şirkette ortaklardan birisi şirketten ayrılırsa, ayrılma tarihinden önceki işlerden dolayı diğerleri ile birlikte müteselsilen sorumlu olmaya devam eder. Ortaklardan biri, diğerlerinin muvafakati olmadan üçüncü bir şahsı şirketteki hissesine iştirak ettirir veya ona devrederse kendi ortaklık sıfatı sona ermiş olmaz; bu nedenle, şirket alacaklarına ve diğer ortaklara karşı sorumluluğu devam eder.

B- Adi Şirketlerde Vergilendirme ve Sorumluluk

Yukarıda da değinildiği gibi adi şirketler tüzel kişiliği haiz değildirler. Bir adi şirketin gerçek kişi olmadığı da tabiidir. Bu nedenle tüzel kişilikleri vergilendirmeyi amaçlayan KVK ve gerçek kişileri vergileyen GVK hükümleri adi şirketlere doğrudan uygulanamaz. Adi şirketler vergi uygulamasında bağımsız bir birim ve muhatab olarak kabul edilmektedir. Adi ortaklıkların ortakları kendi paylarına düşen kazançtan dolayı bizzat kendileri mükelleftirler. Bunun tek istisnası KVK’nun 8’inci maddesindeki istisnadır. Bu madde hükmünde kurulacak iş ortaklıklarına diledikleri takdirde kurumlar vergisi mükellefi olma imkanı getirilmiştir.

Özetle bir adi şirket ticari kazanç elde ediyorsa, adi şirket ortağının payına düşen kar bu ortak açısından ticari kazanç olarak gelir vergisi beyannamesine dahil edilecek, şayet adi şirket serbest meslek faaliyetiyle uğraşıyorsa ortağa düşen kar serbest meslek kazancı sayılacaktır. Bu durum zirai kazanç içinde geçerlidir. Ancak adi ortaklıkta, ortaklık tarafından tevkif edilip beyan edilen vergilerden ortaklar müteselsilen sorumludur. Örneğin bir adi şirket şeklinde örgütlenen bir işyerinde ücretli olarak çalışan işçinin elde ettiği ücretten ortaklığın işveren olarak gelir vergisi kesintisi yapması durumunda sözkonusu verginin ödenmesinden adi şirketin borcu olması dolayısıyla adi şirketin ortaklarının müteselsilen sorumlu olması gerekir.

Öte yandan KDV Kanunu’nun 44’üncü maddesinin (a) bendi uyarınca, KDV’nin mükellefi olan adi ortaklığın KDV’nin ödenmesinden bütün ortaklar, müteselsilen sorumludurlar. Ancak tarhiyat, adi şirket ortaklarından herhangi birisinin adına yapılır. Katma Değer Vergisi uygulamasında adi ortaklıklar bağımsız işletme birimleri olarak ayrı vergi mükellefiyetine sahiptir. Buna göre; adi ortaklıklarca defter tutma, belge düzenleme, muhafaza ve ibraz gibi vergi ödevleri ile beyanname verme ve vergi ödeme gibi mükellefiyetlerin ortaklardan ayrı olarak yerine getirilmesi, ortaklığın katma değer vergisi ile ilgili hesaplarının, ortakların varsa şahsi işletmelerindeki işlemlerden ayrı yapılması gerekmektedir.

Katma değer vergisi yönünden işletme bazında değerlendirilen adi ortaklıklarda katma değer vergisi beyannamesi ortaklık adına düzenlenecek ve ortaklardan birisi tarafından imzalanmak suretiyle ilgili Vergi Dairesine verilecek olmakla birlikte, ortaklar verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olacaklardır.

V- SONUÇ

Meydana gelen bir zarardan dolayı zarar verenin dışında başka kişilerin de sorumlu tutulması sorumluluk müessesesinin esasını oluşturmaktadır. Bu müessesesin amacı zarara uğrayan mağdurun zararının mümkün olan en çabuk şekilde giderilmesidir. Zira her zaman asıl borçluya ulaşmak kolay değildir. Müteselsil sorumluluk Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, Karayolları Trafik Kanunu, İş Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, Emlak Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu, Harçlar Kanunu, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ve ilgili mevzuatta yer bulmuş olan son derece geniş bir müessesedir. Biz bu çalışmamızda Borçlar Hukukunda yer alan müteselsil sorumluluk müessesesini irdelemeye çalıştık.

YARARLANILAN KAYNAKLAR

Kaynak: Toprak D.Y.M.M

  1. ANSAY Tuğrul. Bankacılar için Şirketler Hukuku Bilgisi, Ankara: Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayınları, 1988
  2. ARSLAN, İbrahim. Şirketler Hukuku Bilgisi. Konya: Mimoza Yayınları, 1999
  3. BAYKARA, Bekir, “ Vergi Sorumluluğu, Vergiden Sorumluluk ve VUK’nun 11’nci     Maddesine Göre KDV’den Müteselsil Sorumluluk” , Vergi Dünyası, Sayı 222 (Şubat 2000), s.32-37
  4. CANDAN, Turgut, “Anonim Şirketlerde Kanuni Temsilcinin Vergisel Sorumluluğunun İstifa ve Azille Sona Ermesi” , Vergi Sorunları, Sayı 77, s.96-102
  5. ÇAKAN, Yılmaz, Türk Hukuk Sisteminde Sorumluluk Müessesesi, Bu Müessesenin Vergi Hukuku Açısından İrdelenmesi, (Yayımlanmamış Etüd), İzmir, 1996
  6. ÇAMOĞLU, Ersin, Reha PORAY, Ünal TEKİNALP. Ortaklıklar Hukuku. Cilt 1. İstanbul: BetaYayınları 2000
  7. EREN, Fikret. Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt 1. İstanbul: Beta Yayınları, 1998
  8. GÖÇ, Süleyman, “Kollektif Şirketlerde Kuruluş, Temsil ve Ortakların Sorumluluğu”, Vergi Sorunları, Sayı 87, s.7-16
  9. KARAHASAN, Mustafa Reşit. Sorumluluk Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları, 1995
  10. PORAY, Reha, YASAMAN Hamdi. Ticari İşletme Hukuku. İstanbul: Beta Yayınları, 1998
  11. REİSOĞLU, Safa. Borçlar Hukuku, İstanbul: Beta Yayınları, 2000
  12. UÇAR, Salter. Yönetim Kurulu ve Denetçiler ile Sorumluluk Halleri. İstanbul: Alfa Dağıtım, 1994
  13. ZAHİT İmre. Doktrinde ve Türk Hukukunda Kusursuz Mesuliyet Halleri, İstanbul 1949