EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL DAVALARINDA YARGILAMA SÜRECİ
Türk Medeni Kanununda mülkiyet hakkının getirdiği koruma kapsamına dair en önemli düzenlemelerden biri, mülkiyetin kullanımının Üçüncü kişi tarafından önlendiği durumlarda bu müdahalenin önlenmesine dair açılabilecek dava türüdür.
Mülkiyet hakkı kapsamında taşınır veya taşınmaz eşyanın bir kısmı veya tamamının Üçüncü kişi tarafından kullanıldığı durumlarda Mahkemeden vaki el atmanın önlenmesi, eski hale getirme ve ecrimisil talepleri ileri sürülebilmektedir.
El atmanın önlenmesi taşınırda zilyetliğin iadesi, taşınmazlarda ise haksız işgalin sona erdirilmesi şeklinde meydana gelmektedir.
Bu dava türlerinde mülkiyet hakkı sahibine tanınan bir diğer usulü kazanım ecrimisil talep edebilme hakkıdır. Ecrimisil kelime anlamı olarak haksız işgalden doğan tazminat olarak tanımlanmaktadır. Üçüncü kişinin taşınır veya taşınmazı kullandığı döneme dair talep edilebilecek ecrimisilde müstakar yargı içtihatları uyarınca geriye dönük 5 yıllık talep hakkı mevcuttur.
El atmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarında Üçüncü kişinin kullanımın üstün bir hak veya meşru bir nedene dayalı olmadığı durumlarda fiili kullanımın tespit edilmesine dair keşif ve bilirkişi incelemesi sonrası, kullanımı destekleyici yasal deliller yargılama sürecinde ikame edilmektedir.
Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve danışmanlık talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan irtibat sağlayabilirsiniz.
Ali Kimya
MAL REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVALARINDA İHTİYATİ TEDBİR USULLERİ
Hukuk sistemimizde 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanunundan sonra yürürlüğe alınan 2002 tarihli Türk Medeni Kanununda iktibas edilen Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi evlilik birliğinin ölüm veya boşanma halleriyle sona ermesi durumlarında mal rejiminin tasfiyesi sürecinde oldukça köklü değişiklikler meydana getirmiştir.
Bu yazımızda mal rejiminin tasfiyesi sürecinde ikame edilen davalarda ihtiyati tedbir kapsamını normatif düzenlemeleri ve uygulamaya dair birtakım açıklamalarda bulunacağız.
Geçici hukuki himaye kapsamındaki düzenlemeler arasında yer alan ihtiyati tedbir HMK Madde 389 vd. Tanımlanmaştır. Bu minvalde “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesi amirdir.
Son 10 yıldır temel yasalarda meydana gelen değişiklikler, eski yasaya bağlı kalma alışkanlığının sebep olduğu direnç ve uygulayıcıların üzerindeki atalet nedenleriyle içtihatlarda tam anlamıyla yer bulamasa da temel alanlarda yeni yasalara bağlı içtihatlarda köklü değişiklikler meydana gelmektedir. Bu anlamda her ikisi de yeni olan HMK ve TMK’nın birleşiminden meydana gelen mal rejiminden kaynaklanan davalarda ihtiyati tedbir usulü teknik anlamdaki kapsamı ve taraflara olan etkileri nedeniyle medeni hukukun en önemli alanlarından biridir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde kişisel mallar çıkarıldıktan sonra evli çiftin edinimlerinin katılma alacağı kapsamında tasfiye sürecindeki hesap olgularını ilerleyen çalışmalarımızda anlatacağımız hususunu belirtmekle birlikte, bu davalardaki ihtiyati tedbir işleyişini değinmek gerekirse; edinilmiş malların tasfiyesine yönelik davalarda ihtiyati tedbir esas davayla birlikte talep edilebileceği gibi davadan önce bir müracaatla da gerçekleştirilebilir. İhtiyati tedbir konusunun uyuşmazlığın sonucunda ayni bir edim taşımasa dahi mal rejimi davalarında taşınmaz siciline üçüncü kişilere devri önleyici ihtiyati tedbir kararı uygulamada tesis edilebilmektedir. İhtiyati tedbir kararı sonrasında genel hükümler kapsamında bu karara tedbirden etkilenen tarafın itiraz etme hakkı olduğu gibi, ihtiyati tedbire yapılan itirazın duruşmalı olarak incelenmesi ve bu inceleme sonucunda verilen kararın esas davadan ayrı olarak istinaf incelemesine konu edilebileceğini de ayrıca belirtmek isteriz.
Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde ihtiyati tedbir konusu taşınır, taşınmaz mallar, sınai ve fikri mülkiyetler, bankadaki mevduatlar, eşlerin evlilik birliği sürecindeki nakdi edinimleri, üçüncü kişi uhdesinde tuttukları birikimler ve hayat olayına göre çeşitliliğini defalarca gözlemlediğimiz sair alacaklar olabilir.
Mal rejiminden doğan davaların boşanma veya ölüm sonrası sağ kalan bireyler yönünden hayatının geri kalan kısmını doğrudan etki edecek niteliği ve konunun öneminin doğurduğu hukuk tekniği bir bütün olarak düşünüldüğünde bu davaya taraf olanların konunun uzmanından bir destek almalarını tavsiye etmekteyiz.
Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve destek talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan veya [email protected] adresi üzerinden alanında yetkin avukatlarımızla irtibat sağlayabilirsiniz.
AİLE MAHKEMESİNDE GÖRÜLEN DAVALARDA DELİLLERİN HUKUKA AYKIRI OLUP OLMADIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun
‘un 2.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesine göre; Aile mahkemeleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak her ilde ve merkez nüfusu yüzbinin üzerindeki her ilçede, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere kurulur.
Aile mahkemeleri aile hukukundan doğan uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla kurulan özel nitelikteki mahkemelerdir. Aile mahkemesinin kurulamadığı yerlerde davalar Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülüp incelenir ve karara bağlanır.
Aile mahkemeleri, boşanma (anlaşmalı, çekişmeli), nafaka, mal rejimi, velayet, babalık davası, soybağının reddi davası, tanıma, tanımanın iptali davası gibi kanunda aile mahkemesinin görev alanına giren davalara bakmakla görevlidir.
HMK M.189’a göre; (1) Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. (2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz…
HMK’nın ilgili maddesinden hareketle taraflar Aile Mahkemelerinin görev alanına giren davalarda hukuka uygun yollarla elde ettikleri, özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyen, suç teşkil etmeyen delillere dayanmak suretiyle iddialarını ispat edebilirler ve savunmada bulunabilirler.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2002/2-617 Esas, 2002/648 Karar, 25.09.2002 Tarihli kararında;
”Tarafların birlikte yaşadığı evde evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdid ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan bir yaprağında davacının kardeşinin resmi bulunan ve içinde özel hayata dair yazıların bulduğu deftere ilişkin olarak özel hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdüklerini bir yer olduğundan kadın gizli mekan kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz. Davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir…”
”…Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulunduran not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez. Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları yasal bir zorunluluktur. Kadının bu konulardaki özel yaşamı, evlilik ile bir araya geldiği hayat arkadaşı kocayı da en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Bu nedenle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir…” şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Bu karardan hareketle boşanma davası özel yaşamı ilgilendiren bir dava olduğu için ortak konutta yaşayan eşlerin ortak mekanda ele geçirmiş olduğu eşine ait fotoğraflar, not defterleri veya mektupları mahkemeye delil olarak sunulabilecek ve bu durumda da bu delil hukuka aykırı yollardan elde edilmiş sayılmayacaktır.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2007/17220 Esas, 2008/13614 Karar, 20.10.2008 Tarihli Kararında;
”…Bir delilin elde edilişi, kişilerin Anayasa ile tanınmış haklarının ihlali suretiyle gerçekleşmiş ise, onun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin kabulü gerekeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Delilin elde edilişinde hukuka uygunluk nedenleri varsa, o zaman kanuna aykırılık ortadan kalkar. Kuşkusuz Anayasaya göre; herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Anayasa m.20/1) Ancak, evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur. (TMK. m.185/3) Eşlerden birinin, bu alana ilişkin özel yaşamı, evlilikle bir araya geldiği ve birlikte yaşadığı hayat arkadaşı olan diğer eşi de en az kendisininki kadar yakından ilgilendirir. O nedenle, evlilikte; evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz. Aksine, aile birliğine ilişkin ortak yaşanılan mekana davalının, meşru olmayan bir amaç için arkadaşlarını kabul etmesinde, aile hayatının gizliliğini ihlal söz konusudur. Bu bakımdan sözü edilen delilin elde edilişinde hukuka aykırılık bulunduğundan söz edilemez…”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/19097 Esas, 2016/12155 Karar, 22.06.2016 Tarihli Kararında;
”…Davalı kadına mahkemece yüklenen eşine, eşinin annesine ve kayınbiraderine yönelik hakaret eylemleri erkek tarafından oluşturulan ses kaydına ilişkin cd çözüm tutanağında yer almaktadır. Hukuka aykırı nitelikteki bu delil dikkate alınamaz. Bu nedenle yukarıda bahsedilen hakaret eylemlerinin kadına kusur olarak yüklenmesi mümkün değildir…”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/20574 Esas, 2018/9685 Karar 20.09.2018 Tarihli kararında ;
”… Mahkemece davalı-davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının reddine, davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; hükme esas alınan ses kaydı hukuka aykırı delil niteliğinde olup kusur belirlemesinde hükme esas alınamaz…”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/2359 Esas, 2020/3302 Karar , 24.06.2020 Tarihli kararında;
”…Mahkemece davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya delil olarak sunulan CD hükme esas alınarak davalı-karşı davacı erkeğe sadakatsiz davrandığı vakıası kusur olarak yüklenilmişse de, CD’nin erkeğin “Özel hayatının gizliliği” ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiği anlaşılmaktadır. Hukuka aykırı delil hükme esas alınamaz. CD’nin hukuka aykırı delil niteliğinde olması sebebiyle davalı-karşı davacı erkeğe sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış vakıasının kusur olarak belirlenmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…”
Yargıtay kararlarından hareketle Aile Mahkemesinin görev alanına giren davalarda iddianın ispatı için delil olarak kullanılmak istenen ses kayıtları, CD kayıtları kişinin özel hayatının gizliliğinin ihlali suretiyle elde edildiği durumlarda hukuka aykırı yollarla elde edilmiş delil olarak kabul edilmiştir. Bunların hukuka aykırı delil olmasından ötürü bunun esas alınmak suretiyle diğer eşin kusurunun belirlenmesi doğru görülmemiştir. Bunun yanı sıra ortak konuta diğer eşin rızası olmadan ses kayıt cihazı yerleştirmek suretiyle ses kaydının alınmasını ise hukuka aykırı delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü Yargıtay’ın ilgili kararına göre; ”… evlilikte; evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz… ”
İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından hareketle ortak konutta yaşayan eşin ortak konut içerisinde ele geçirmiş olduğu eşine ait fotoğraflar not defterleri veya mektupları mahkemeye delil olarak sunulabilecek ve bu durumda da bu delil hukuka aykırı yollardan elde edilmiş sayılmayacaktır. Çünkü bu durumda eş diğer eşin bunlara erişebileceğini bilebilecek durumdadır. Bunun yanında ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirttiği gibi hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz.
Uluslararası Hukukta uygulama alanı bulan ”Fruit of the poison ous tree” yani ”zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” ilkesinden hareketle tahkikat sürecinde hukuka aykırı yollarla elde edilen delilelrin hükme esas alınamayacağı ilkesi Türk Hukukunda da geçerli bir ilkedir. Buna rağmen Aile Mahkemesinde ileri sürülen davalarda eşler arasında özel hayatın gizliliğinde mahremiyet konusu daha farklı yorumlanmakta olduğundan bu ilke esnetilmekte ve yukarıda belirtimiş olduğumuz içtihatların verilmesi yoluna gidilmektedir. Hukuki menfaat ilkesini göz önünde bulundurulduğumuzda sınırıların doğru çizilmesi halinde Aile Mahkemelerindeki davaların niteliği de göz önünde bulundurulduğunda Yargıtay’ın bu yaklaşımının yerinde olduğu ve bu meyanda içtihatların sürdürüleceği öngörülebilmektedir.
Konuyla ilgili ayrıntılı görüşleriniz ve danışmanlık talepleriniz için tarafımızla iletişim sağlayabilirsiniz.
Bu yazı Av. Berfin Benli tarafından hazırlanmış olup, rızası dışında kullanılması halinde telif hakkı ihlali oluşturacaktır.
MARKA ARAŞTIRMASI YAPANLAR İÇİN MARKA OLACAK İŞARETLER
Marka, bir işletmenin mal ve/veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir.
KİMLER MARKA TESCİL BAŞVURUSUNDA BULUNABİLİR?
- a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları,
- b) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yerleşim yeri olan veya sınai ya da ticari faaliyette bulunan gerçek veya tüzel kişiler,
- c) Paris Sözleşmesi veya 15/4/1994 tarihli Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması hükümleri dâhilinde başvuru hakkına sahip kişiler,
ç) Karşılıklılık ilkesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti uyruğundaki kişilere sınai mülkiyet hakkı koruması sağlayan devletlerin uyruğundaki kişiler marka tescil başvurusunda bulunabilir ve ilgili kanunun sağladığı korumadan yararlanabilir.
MARKA TESCİLİ İÇİN GEREKLİ BELGELER NELERDİR?
Marka başvurusu;
- a) Başvuru sahibinin kimliğine ilişkin bilgileri içeren başvuru formunu,
- b) Marka örneğini,
- c) Başvuruya konu mal veya hizmetlerin listesini(NİS Sınıflndırmasına göre),
ç) Başvuru ücretinin ödendiğini gösterir bilgiyi,
- d) Başvuru, ortak marka veya garanti markası için yapılmışsa 32 nci madde kapsamında düzenlenmiş teknik şartnameyi,
- e) Rüçhan hakkı talebi varsa rüçhan hakkı talep ücretinin ödendiğini gösterir bilgiyi,
- f) Marka örneğinde Latin alfabesi dışında harf veya harfler kullanılmışsa bunların Latin alfabesindeki karşılığını kapsar.
MARKA BAŞVURUSU NEREYE YAPILIR?
Ülkemizde marka tescili konusunda yetkili kurum Türk Patent ve Marka Kurumu’dur.
Marka tescili için gerekli evraklar ile birlikte Türk Patent ve Marka Kurumu’na müracaat edilmelidir.
MARKA KESİNLEŞME TARİHİ NEDİR?
Başvurusu yapılan markaya ilişkin evrakların Kuruma sunulmasından sonra Kurum ilgili evrakları şekli yönden inceler. Şekli yönden eksiklik bulunmadığına karar verilmesi halinde başvuru, başvurunun alındığı saat ve dakika itibariyle kesinleşir. Şekli eksiklik tespit edilmesi halinde Kurum, ilgili tarafa eksikliği gidermesi için 2 (iki) ay süre verir.
MARKA TESCİLİ BAŞVURU TARİHİNDEN İTİBAREN NE KADAR SÜREDE SONUÇLANIR?
MARKA TESCİL BELGESİ NE ZAMAN GELİR?
Marka tescil süresi 5 aşamalıdır.
- Başvuru Aşaması
Marka tescili için gerekli evraklar ile birlikte Türk Patent ve Marka Kurumu’na müracaat edilmelidir.
- Şekli Yönden İnceleme
Başvurusu yapılan markaya ilişkin evrakların Kuruma sunulmasından sonra Kurum ilgili evrakları şekli yönden inceler.
- Hukuki Yönden Değerlendirme
Başvuru, Kurum tarafından mutlak net nedenleri yönünden değerlendirilir.
- Yayın Süreci
Şekli ve hukuki yönden incelenen ve herhangi bir engel teşkil etmeyen markanın yayımlanmasına karar verilir. Yayın süresi 556 sayılı KHK ve buna bağlı yönetmelikte belirlendiği üzere 3 aydır. Bu üç aylık yayın süresi içerisinde önceki marka sahipleri veya başvuru sahipleri daha önceden tescilli marka haklarına dayanarak marka başvurusuna yayın süresi içerisinde itiraz edebilirler.
- Tescil
Markanın bültende yayımlanmasından itibaren 3 ay içinde herhangi bir itiraz yapılmaması halinde marka tescil edilir.
Marka başvurusunun şekli ve hukuki yönden bir eksiklik/engel teşkil etmemesi halinde yapılacak olan başvuru 4 ile 6 ay arasında sonuçlanır.
Yayımlanmasına karar verilen markaya itiraz edilmesi ve şekli anlamda eksiklik içermesi halinde bu süre başvuru tarihinden itibaren 8 ile 11 ay arasında sonuçlanır.
Marka başvurusu kişi veya vekil aracılığıyla yapılabilir. Marka tescil aşamalarında evrakların eksiksiz iletilmesi, Kurum tarafından verilen kesin sürelerin kaçırılmaması ve iş takibi büyük önem arzetmektedir. Bu nedenle marka başvuru ve tescil sürecinde bir marka vekilinden destek almakta fayda vardır.
Kimya Patent olarak 10 yılı aşkın süredir başvurusunu yaptığımız çok sayıda marka-patent-coğrafi işaret başvurularımız bulunmaktadır. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve danışmanlık talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan bizlere ulaşabilirsiniz.
*Yazıyla ilgili paylaşımlarınızda www.kimya.av.tr sitesine atıfta bulunulması gerekmektedir.
SINAİ MÜLKİYET HUKUKUNDA KORUMA SÜRELERİ
Sınai Mülkiyet Hukukunda marka, patent, faydalı model ve tasarımın farklı koruma statüleri ve koruma süreleri bulunmaktadır.
Bu anlamda kanun tarafından sınai mülkiyet hakkı sahibine tanınan haklar sınai mülkiyet türüne göre değişiklik göstermektedir.
Marka özelinde değerlendirme yapmak gerekirse; tescile bağlı olarak bir markanın koruma süresi her 10 yılda bir yenileme koşuluna bağlı olarak sınırsız bir koruma sağlanabilir. Bununla birlikte yenileme ve gecikmiş yenilemede yapılabilecek ihmaller bu hakların koruma kapsamında kayıplara yol açabilecektir.
Önemle belirtmek istediğimiz bir diğer husus patent korumasındaki süre sınırıdır. Patent koruması azami 20 yıl olarak kanunda düzenlenmiştir. Bu sürenin dolumundan sonra uzatılma veya yenileme gibi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Faydalı model de bu süre daha da daraltılmış olup 10 yılla sınırlı bir koruma sağlamaktadır.
Tasarımlarda ise her 5 yılda yenilenmek şartıyla toplam 25 yıllık bir koruma sağlanabilir.
Hak sahipliğinin sürdürülebilirliği ve kapsamı için bu sürelerin sıkı takip edilmesi ve kontrol edilmesi gerekmektedir.
Konu hakkında ayrıntılı bilgi ve danışmanlık talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefonla irtibat kurarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.