Aile Hukuku ile yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz. Gaziantep Aile Avukatı.

dd

MAL REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVALARINDA İHTİYATİ TEDBİR USULLERİ

 

Hukuk sistemimizde 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanunundan sonra yürürlüğe alınan 2002 tarihli Türk Medeni Kanununda iktibas edilen Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi evlilik birliğinin ölüm veya boşanma halleriyle sona ermesi durumlarında mal rejiminin tasfiyesi sürecinde oldukça köklü değişiklikler meydana getirmiştir.

Bu yazımızda mal rejiminin tasfiyesi sürecinde ikame edilen davalarda ihtiyati tedbir kapsamını normatif düzenlemeleri ve uygulamaya dair birtakım açıklamalarda bulunacağız.

Geçici hukuki himaye kapsamındaki düzenlemeler arasında yer alan ihtiyati tedbir HMK Madde 389 vd. Tanımlanmaştır. Bu minvalde “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesi amirdir.

Son 10 yıldır temel yasalarda meydana gelen değişiklikler, eski yasaya bağlı kalma alışkanlığının sebep olduğu direnç ve uygulayıcıların üzerindeki atalet nedenleriyle içtihatlarda tam anlamıyla yer bulamasa da temel alanlarda yeni yasalara bağlı içtihatlarda köklü değişiklikler meydana gelmektedir. Bu anlamda her ikisi de yeni olan HMK ve TMK’nın birleşiminden meydana gelen mal rejiminden kaynaklanan davalarda ihtiyati tedbir usulü teknik anlamdaki kapsamı ve taraflara olan etkileri nedeniyle medeni hukukun en önemli alanlarından biridir.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde kişisel mallar çıkarıldıktan sonra evli çiftin edinimlerinin katılma alacağı kapsamında tasfiye sürecindeki hesap olgularını ilerleyen çalışmalarımızda anlatacağımız hususunu belirtmekle birlikte, bu davalardaki ihtiyati tedbir işleyişini değinmek gerekirse; edinilmiş malların tasfiyesine yönelik davalarda ihtiyati tedbir esas davayla birlikte talep edilebileceği gibi davadan önce bir müracaatla da gerçekleştirilebilir. İhtiyati tedbir konusunun uyuşmazlığın sonucunda ayni bir edim taşımasa dahi mal rejimi davalarında taşınmaz siciline üçüncü kişilere devri önleyici ihtiyati tedbir kararı uygulamada tesis edilebilmektedir. İhtiyati tedbir kararı sonrasında genel hükümler kapsamında bu karara tedbirden etkilenen tarafın itiraz etme hakkı olduğu gibi, ihtiyati tedbire yapılan itirazın duruşmalı olarak incelenmesi ve bu inceleme sonucunda verilen kararın esas davadan ayrı olarak istinaf incelemesine konu edilebileceğini de ayrıca belirtmek isteriz.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde ihtiyati tedbir konusu taşınır, taşınmaz mallar, sınai ve fikri mülkiyetler, bankadaki mevduatlar, eşlerin evlilik birliği sürecindeki nakdi edinimleri, üçüncü kişi uhdesinde tuttukları birikimler ve hayat olayına göre çeşitliliğini defalarca gözlemlediğimiz sair alacaklar olabilir.

Mal rejiminden doğan davaların boşanma veya ölüm sonrası sağ kalan bireyler yönünden hayatının geri kalan kısmını doğrudan etki edecek niteliği ve konunun öneminin doğurduğu hukuk tekniği bir bütün olarak düşünüldüğünde bu davaya taraf olanların konunun uzmanından bir destek almalarını tavsiye etmekteyiz.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve destek talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan veya [email protected] adresi üzerinden alanında yetkin avukatlarımızla irtibat sağlayabilirsiniz.

 

AİLE MAHKEMESİNDE GÖRÜLEN DAVALARDA DELİLLERİN HUKUKA AYKIRI OLUP OLMADIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ

4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun
‘un 2.maddesinin 1.fıkrasının 1.cümlesine göre; Aile mahkemeleri, Adalet Bakanlığınca Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak her ilde ve merkez nüfusu yüzbinin üzerindeki her ilçede, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde olmak üzere kurulur.

Aile mahkemeleri aile hukukundan doğan uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla kurulan özel nitelikteki mahkemelerdir. Aile mahkemesinin kurulamadığı yerlerde davalar Aile Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülüp incelenir ve karara bağlanır.

Aile mahkemeleri, boşanma (anlaşmalı, çekişmeli), nafaka, mal rejimi, velayet, babalık davası, soybağının reddi davası, tanıma, tanımanın iptali davası gibi kanunda aile mahkemesinin görev alanına giren davalara bakmakla görevlidir.

HMK M.189’a göre; (1) Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. (2) Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz…

HMK’nın ilgili maddesinden hareketle taraflar Aile Mahkemelerinin görev alanına giren davalarda hukuka uygun yollarla elde ettikleri, özel hayatın gizliliğini ihlal etmeyen, suç teşkil etmeyen delillere dayanmak suretiyle iddialarını ispat edebilirler ve savunmada bulunabilirler.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2002/2-617 Esas, 2002/648 Karar, 25.09.2002 Tarihli kararında;

”Tarafların birlikte yaşadığı evde evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdid ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan bir yaprağında davacının kardeşinin resmi bulunan ve içinde özel hayata dair yazıların bulduğu deftere ilişkin olarak özel hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdüklerini bir yer olduğundan kadın gizli mekan kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz. Davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir…”

”…Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulunduran not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez. Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları yasal bir zorunluluktur. Kadının bu konulardaki özel yaşamı, evlilik ile bir araya geldiği hayat arkadaşı kocayı da en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Bu nedenle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir…” şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Bu karardan hareketle boşanma davası özel yaşamı ilgilendiren bir dava olduğu için ortak konutta yaşayan eşlerin ortak mekanda ele geçirmiş olduğu eşine ait fotoğraflar, not defterleri veya mektupları mahkemeye delil olarak sunulabilecek ve bu durumda da bu delil hukuka aykırı yollardan elde edilmiş sayılmayacaktır.

Yargıtay 2.Hukuk Dairesi 2007/17220 Esas, 2008/13614 Karar, 20.10.2008 Tarihli Kararında;

”…Bir delilin elde edilişi, kişilerin Anayasa ile tanınmış haklarının ihlali suretiyle gerçekleşmiş ise, onun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin kabulü gerekeceğinde duraksama bulunmamaktadır. Delilin elde edilişinde hukuka uygunluk nedenleri varsa, o zaman kanuna aykırılık ortadan kalkar. Kuşkusuz Anayasaya göre; herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Anayasa m.20/1) Ancak, evlilik birliğinde eşlerin, evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları da yasal bir zorunluluktur. (TMK. m.185/3) Eşlerden birinin, bu alana ilişkin özel yaşamı, evlilikle bir araya geldiği ve birlikte yaşadığı hayat arkadaşı olan diğer eşi de en az kendisininki kadar yakından ilgilendirir. O nedenle, evlilikte; evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz. Aksine, aile birliğine ilişkin ortak yaşanılan mekana davalının, meşru olmayan bir amaç için arkadaşlarını kabul etmesinde, aile hayatının gizliliğini ihlal söz konusudur. Bu bakımdan sözü edilen delilin elde edilişinde hukuka aykırılık bulunduğundan söz edilemez…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/19097 Esas, 2016/12155 Karar, 22.06.2016 Tarihli Kararında;

”…Davalı kadına mahkemece yüklenen eşine, eşinin annesine ve kayınbiraderine yönelik hakaret eylemleri erkek tarafından oluşturulan ses kaydına ilişkin cd çözüm tutanağında yer almaktadır. Hukuka aykırı nitelikteki bu delil dikkate alınamaz. Bu nedenle yukarıda bahsedilen hakaret eylemlerinin kadına kusur olarak yüklenmesi mümkün değildir…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/20574 Esas, 2018/9685 Karar 20.09.2018 Tarihli kararında ;

”… Mahkemece davalı-davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının reddine, davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de; hükme esas alınan ses kaydı hukuka aykırı delil niteliğinde olup kusur belirlemesinde hükme esas alınamaz…”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/2359 Esas, 2020/3302 Karar , 24.06.2020 Tarihli kararında;

”…Mahkemece davacı-karşı davalı kadın tarafından dosyaya delil olarak sunulan CD hükme esas alınarak davalı-karşı davacı erkeğe sadakatsiz davrandığı vakıası kusur olarak yüklenilmişse de, CD’nin erkeğin “Özel hayatının gizliliği” ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiği anlaşılmaktadır. Hukuka aykırı delil hükme esas alınamaz. CD’nin hukuka aykırı delil niteliğinde olması sebebiyle davalı-karşı davacı erkeğe sadakat yükümlülüğüne aykırı davranış vakıasının kusur olarak belirlenmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…”

Yargıtay kararlarından hareketle Aile Mahkemesinin görev alanına giren davalarda iddianın ispatı için delil olarak kullanılmak istenen ses kayıtları, CD kayıtları kişinin özel hayatının gizliliğinin ihlali suretiyle elde edildiği durumlarda hukuka aykırı yollarla elde edilmiş delil olarak kabul edilmiştir. Bunların hukuka aykırı delil olmasından ötürü bunun esas alınmak suretiyle diğer eşin kusurunun belirlenmesi doğru görülmemiştir. Bunun yanı sıra ortak konuta diğer eşin rızası olmadan ses kayıt cihazı yerleştirmek suretiyle ses kaydının alınmasını ise hukuka aykırı delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü Yargıtay’ın ilgili kararına göre; ”… evlilikte; evlilik birliğine ilişkin yasal yükümlülükler alanı, eşlerin her birinin özel yaşam alanı olmayıp, aile yaşamı alanıdır. Bu alanla ilgili de eşlerin tek tek özel yaşamlarının değil, bütün olarak aile yaşamının gizliliği ve dokunulmazlığı önem ve öncelik taşır. Bu bakımdan evliliğin yasal yükümlülükler alanı, diğer eş için dokunulmaz değildir. Bu nedenle, eşinin sadakatinden kuşkulanan davacı-davalının, birlikte yaşadıkları her ikisinin de ortak mekanı olan konuta, eşinin bilgisi dışında ses kayıt cihazı yerleştirerek, eşinin aleni olmayan konuşmalarını kaydetmesinde bu suretle sadakat yükümlülüğü ile bağdaşmayan davranışlarını tespit etmesinde özel hayatın gizliliğinin ihlalinden söz edilemez ve hukuka aykırılık bulunduğu kabul olunamaz… ”

İlgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından hareketle ortak konutta yaşayan eşin ortak konut içerisinde ele geçirmiş olduğu eşine ait fotoğraflar not defterleri veya mektupları mahkemeye delil olarak sunulabilecek ve bu durumda da bu delil hukuka aykırı yollardan elde edilmiş sayılmayacaktır. Çünkü bu durumda eş diğer eşin bunlara erişebileceğini bilebilecek durumdadır. Bunun yanında ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirttiği gibi hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz.

Uluslararası Hukukta uygulama alanı bulan ”Fruit of the poison ous tree” yani ”zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” ilkesinden hareketle tahkikat sürecinde hukuka aykırı yollarla elde edilen delilelrin hükme esas alınamayacağı ilkesi Türk Hukukunda da geçerli bir ilkedir. Buna rağmen Aile Mahkemesinde ileri sürülen davalarda eşler arasında özel hayatın gizliliğinde mahremiyet konusu daha farklı yorumlanmakta olduğundan bu ilke esnetilmekte ve yukarıda belirtimiş olduğumuz içtihatların verilmesi yoluna gidilmektedir. Hukuki menfaat ilkesini göz önünde bulundurulduğumuzda sınırıların doğru çizilmesi halinde Aile Mahkemelerindeki davaların niteliği de göz önünde bulundurulduğunda Yargıtay’ın bu yaklaşımının yerinde olduğu ve bu meyanda içtihatların sürdürüleceği öngörülebilmektedir.

Konuyla ilgili ayrıntılı görüşleriniz ve danışmanlık talepleriniz için tarafımızla iletişim sağlayabilirsiniz.
Bu yazı Av. Berfin Benli tarafından hazırlanmış olup, rızası dışında kullanılması halinde telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

common

ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI

Anlaşmalı boşanma Medeni Kanun md. 166/3’te düzenlenmiştir;

‘Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur.’

Yukarıda yer alan madde uyarınca boşanma davası açabilmek için öncelikle tarafların en az 1 yıl evli kalmış olmaları şartı aranır.

Anlaşmalı boşanma davasında taraflar

-Nafaka

-Mal paylaşımı

-Tazminat

-Çocuğun velayeti

-Ortak eşyaların kimin üzerine bırakılacağı

-Ziynet eşyaları

-Soyadı gibi konuların tümünde anlaşmaya varmış olmalı ve bu doğrultuda düzenlenecek protokol her iki tarafça da imzalanmış olmalıdır. 

Tarafların anlaşamadıkları bir hususun tespiti halinde açılan dava, anlaşmalı olarak değil çekişmeli dava olarak devam eder. 

Anlaşmalı boşanma davalarında protokolün şekli unsurları, içeriği vs. gibi konularda eksikliğe ve hataya yer verilmemesi adına uzman bir avukattan yardım alınmasında fayda vardır. 

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

nafaka resim

NAFAKANIN ARTIRILMASI – AZALTILMASI VE KALDIRILMASI DAVALARI NAFAKA ÖDEMEME YAPTIRIMI

Genel Bilgiler

Boşanmanın Mali sonuçlarından birisi de eş ve çocuklara ilişkin nafaka durumudur. Boşanmayla taraflar nafakaya bağlanabilir ise de bu hüküm değişmez değildir.

Hakim, eşe veya çocuğa hükmedilecek nafakanın toptan veya irat (aylık belirli bir miktar) şeklinde ödenmesine karar verebilir.

Taraflar, maddi durumlarının değişmesi halinde, irat şeklinde bağlanan nafakanın kaldırılmasını, artırılmasını veya azaltılmasını mahkemeden talep edebilirler.

Türk Medeni Kanunu md. 176’ya göre; ‘Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.

İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

Hakim, istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.’

Yoksulluk nafakası bağlanan eşin evlenmesi yada taraflardan birinin ölümü halinde nafaka kendiliğinden kalkar. Resmiyette evlilik gerçekleşmemiş olsa bile; fiilen evli gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde de mahkemeye başvurularak nafakanın kaldırılması talep edilebilir.

nafaka resim
Boşanma Gerçekleştikten Sonra Nafaka Talep Edilebilir mi?

Yoksulluk nafakası; boşanma kararının kesinleşmesinden sonra hüküm ifade eden, boşanmaya bağlı fer’i bir haktır. Yoksulluk nafakasının boşanmadan sonra talep edilip edilemeyeceği boşanmanın çekişmeli-anlaşmalı oluşuna göre değişir.

Çekişmeli görülen boşanma davası sonrasında nafaka talep eden, Türk Medeni Kanunu’nun 178. maddesi hükmü gereğince bir yıl içerisinde boşanmadan ayrı olarak açacağı dava ile yoksulluk nafakası isteyebilir.

Evlilik birliğinin anlaşmalı boşanma davası ile sona ermesi halinde ise nafaka talep eden, yoksulluk nafakası isteğinden feragat etmiş olması halinde yoksulluğa düştüğünden bahisle yoksulluk nafakası talep edemez.

İştirak nafakası (boşanmanın anlaşmalı yada çekişmeli olduğuna bakılmaksızın) çocuk ergin oluncaya (18 yaşına) kadar her zaman istenebilir. İştirak nafakasının belirlenmesinde çocuğun yaşı da dikkate alınarak eğitim ve şahsi ihtiyaçları, anne-babanın ödeme gücü gibi unsurlar göz önüne alınır.

Evlilik Dışı Çocuklar İçin Nafaka Talep Edilebilir mi?

Türk Medeni Kanunu kapsamında evlilik dışı doğan çocukların evlilik birliği içerisinde doğan çocuklardan hiçbir farkı yoktur. Bu anlamda evlilik dışı çocuklar için de aynı yollarla iştirak nafakası talebinde bulunulabilir.

Nafaka Ödemesinin Yapılmamasının Yaptırımları Nelerdir?

Nafakaya ilişkin kararlara uymayanların cezası İcra İflas Kanunu md. 344’de düzenlenmiştir.
Nafakaya ilişkin kararların gereğini yerine getirmeyen borçluya alacaklının şikâyeti
üzerine üç aya kadar tazyik hapsi cezası verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra kararın
gereği yerine getirilirse, borçlu derhal tahliye edilir.
Borçlunun, nafakanın kaldırılması veya azaltılması talebiyle dava açmış olması halinde,
ileri sürdüğü sebepler göz önünde bulundurularak, tazyik hapsinin uygulanması bu davanın sonuna bırakılabilir.

Nafaka davaları ortalama 6 ay – 9 ay içerisinde sonuçlanmaktadır. Bu tür önemli davaların, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yürütülmesinde fayda vardır. Kimya Hukuk olarak Nafaka davalarına ilişkin başarı ile sonuçlanmış çok sayıda dosyamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Selin Kimya ve Av. Ali Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

site

Evlendirme Yönetmeliğinin Öngördüğü Şekil Şartları

YETKİLİ MEMUR

Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Bakanlık il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve ilgili dış temsilciliklere evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verebilir.

site

 

EVLENME EHLİYETİ

On sekiz yaşını doldurmuş, mahkemece vesayet altına alınmamış olan erkek ve kadın başka bir kimsenin rızası veya iznine bağlı olmaksızın evlenir.

Ayrıca;

  1. a) On yedi yaşını tamamlayan erkek ve kadın velinin izni, veli yoksa vasi veya vesayet makamının izni ile,
  2. b) On altı yaşını dolduran kadın ve erkek hakimin izni ile, evlenebilir. Ancak; ayırt etme gücüne sahip olmayanlar ile on beş yaşını dolduran küçükler, mahkemece ergin kılınsa dahi evlenemez.

(2) Hakim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran küçük ve kısıtlının evlenmesine izin verebilir.

EVLENME ENGELLERİ

  1. Hısımlık;
  • Üstsoy ve altsoy arasında; kardeşler arasında; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında,

2-Kayın hısımlığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile, eşlerden biri ile diğerinin üstsoy ve altsoy arasında,

3-Evlat edinen ile evlatlığın veya bunlardan biri ile diğerinin altsoy ve eşi arasında

  1. Evli olmak;
  2. Kadın için kanuni bekleme süresinin dolmamış olması
  3. Gaiplik durumunda;
  4. Sağlık raporunun/resmi sağlık kurulu raporunun bulunmaması

 

Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma Davası Nasıl Açılır? Haklarımız Nelerdir?

Bir kadın kocasından ayrı yaşamayı istemesi halinde başka bir ev tutarak orada yaşamayı seçmesi durumunda evine dönmeye zorlanamaz. Ancak koca kadının evine dönmesini istiyorsa onu mahkeme kanalıyla resmen davet edebilir ve bu davete uymayan kadın aleyhine “terkten” boşanma davası açabilir. Haklı nedenlerle ayrı yaşamak isteyen bir kadın, boşanma davası açmadan da hakim kararı ile ayrı bir mesken edinebilir.

Devamını Oku

AileVeKadinaSiddet

Aile İçi ve Kadın Şiddetine Karşı Ne Yapılabilir?

Erkek şiddeti, kuşkusuz kadının evlilikte ve evinde uğradığı en yaygın haksızlıktır. Kadınlar aile içinde çoğu kez bu kaba güce maruz kalıyorlar. Erkek şiddeti, erkeğin kadına uyguladığı baskı, yıldırma, boyun eğdirme amacı güden, erkek iktidarını evde ve hayatın bütününde sürdürmeye yarayan bir mekanizmadır. Oysa gerek fiziksel şiddet, gerek psikolojik şiddet hem erkeğin hem de kadının yaşamlarına, ilişkilerine, işlerine, üretimlerine, çocuklarının ruh, beden sağlığına, eğitimlerine ve tabii tüm toplumsal yapıya çok büyük zararlar, yaralar açar. Aile içinde kadına karşı uygulanan şiddet fiziksel, duygusal, ekonomik, cinsel, tehdit, çocukları kullanma, kadını çevresinden ayırma şeklinde olabilir.

Devamını Oku