Medeni Hukuk ile ilgili yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz. Gaziantep Avukat, Antep Avukat, Tazminat Avukatı.

MAK 2

EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL DAVALARINDA YARGILAMA SÜRECİ

Türk Medeni Kanununda mülkiyet hakkının getirdiği koruma kapsamına dair en önemli düzenlemelerden biri, mülkiyetin kullanımının Üçüncü kişi tarafından önlendiği durumlarda bu müdahalenin önlenmesine dair açılabilecek dava türüdür.

Mülkiyet hakkı kapsamında taşınır veya taşınmaz eşyanın bir kısmı veya tamamının Üçüncü kişi tarafından kullanıldığı durumlarda Mahkemeden vaki el atmanın önlenmesi, eski hale getirme ve ecrimisil talepleri ileri sürülebilmektedir.

El atmanın önlenmesi taşınırda zilyetliğin iadesi, taşınmazlarda ise haksız işgalin sona erdirilmesi şeklinde meydana gelmektedir.

Bu dava türlerinde mülkiyet hakkı sahibine tanınan bir diğer usulü kazanım ecrimisil talep edebilme hakkıdır. Ecrimisil kelime anlamı olarak haksız işgalden doğan tazminat olarak tanımlanmaktadır. Üçüncü kişinin taşınır veya taşınmazı kullandığı döneme dair talep edilebilecek ecrimisilde müstakar yargı içtihatları uyarınca geriye dönük 5 yıllık talep hakkı mevcuttur.

El atmanın önlenmesi ve ecrimisil davalarında Üçüncü kişinin kullanımın üstün bir hak veya meşru bir nedene dayalı olmadığı durumlarda fiili kullanımın tespit edilmesine dair keşif ve bilirkişi incelemesi sonrası, kullanımı destekleyici yasal deliller yargılama sürecinde ikame edilmektedir.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve danışmanlık talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan irtibat sağlayabilirsiniz.

Ali Kimya

dd

MAL REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVALARINDA İHTİYATİ TEDBİR USULLERİ

 

Hukuk sistemimizde 1926 yılında kabul edilen Medeni Kanunundan sonra yürürlüğe alınan 2002 tarihli Türk Medeni Kanununda iktibas edilen Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi evlilik birliğinin ölüm veya boşanma halleriyle sona ermesi durumlarında mal rejiminin tasfiyesi sürecinde oldukça köklü değişiklikler meydana getirmiştir.

Bu yazımızda mal rejiminin tasfiyesi sürecinde ikame edilen davalarda ihtiyati tedbir kapsamını normatif düzenlemeleri ve uygulamaya dair birtakım açıklamalarda bulunacağız.

Geçici hukuki himaye kapsamındaki düzenlemeler arasında yer alan ihtiyati tedbir HMK Madde 389 vd. Tanımlanmaştır. Bu minvalde “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.” düzenlemesi amirdir.

Son 10 yıldır temel yasalarda meydana gelen değişiklikler, eski yasaya bağlı kalma alışkanlığının sebep olduğu direnç ve uygulayıcıların üzerindeki atalet nedenleriyle içtihatlarda tam anlamıyla yer bulamasa da temel alanlarda yeni yasalara bağlı içtihatlarda köklü değişiklikler meydana gelmektedir. Bu anlamda her ikisi de yeni olan HMK ve TMK’nın birleşiminden meydana gelen mal rejiminden kaynaklanan davalarda ihtiyati tedbir usulü teknik anlamdaki kapsamı ve taraflara olan etkileri nedeniyle medeni hukukun en önemli alanlarından biridir.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde kişisel mallar çıkarıldıktan sonra evli çiftin edinimlerinin katılma alacağı kapsamında tasfiye sürecindeki hesap olgularını ilerleyen çalışmalarımızda anlatacağımız hususunu belirtmekle birlikte, bu davalardaki ihtiyati tedbir işleyişini değinmek gerekirse; edinilmiş malların tasfiyesine yönelik davalarda ihtiyati tedbir esas davayla birlikte talep edilebileceği gibi davadan önce bir müracaatla da gerçekleştirilebilir. İhtiyati tedbir konusunun uyuşmazlığın sonucunda ayni bir edim taşımasa dahi mal rejimi davalarında taşınmaz siciline üçüncü kişilere devri önleyici ihtiyati tedbir kararı uygulamada tesis edilebilmektedir. İhtiyati tedbir kararı sonrasında genel hükümler kapsamında bu karara tedbirden etkilenen tarafın itiraz etme hakkı olduğu gibi, ihtiyati tedbire yapılan itirazın duruşmalı olarak incelenmesi ve bu inceleme sonucunda verilen kararın esas davadan ayrı olarak istinaf incelemesine konu edilebileceğini de ayrıca belirtmek isteriz.

Edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesinde ihtiyati tedbir konusu taşınır, taşınmaz mallar, sınai ve fikri mülkiyetler, bankadaki mevduatlar, eşlerin evlilik birliği sürecindeki nakdi edinimleri, üçüncü kişi uhdesinde tuttukları birikimler ve hayat olayına göre çeşitliliğini defalarca gözlemlediğimiz sair alacaklar olabilir.

Mal rejiminden doğan davaların boşanma veya ölüm sonrası sağ kalan bireyler yönünden hayatının geri kalan kısmını doğrudan etki edecek niteliği ve konunun öneminin doğurduğu hukuk tekniği bir bütün olarak düşünüldüğünde bu davaya taraf olanların konunun uzmanından bir destek almalarını tavsiye etmekteyiz.

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi ve destek talepleriniz için 0342 322 33 37 numaralı telefondan veya [email protected] adresi üzerinden alanında yetkin avukatlarımızla irtibat sağlayabilirsiniz.

 

coro

KİRA SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA COVİD-19 DEĞERLENDİRMELERİ

 

Bu makalede genel olarak Taşınmaz Kira Sözleşmesi ve Öngörülemezlik Açısından Covid-19 özelinde değerlendirilmesi yapılacaktır. Taşınmaz Kira Sözleşmeleri ile ilgili birçok doğrudan ve bağlantılı hükümler olmakla birlikte biz Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları ile ilgili hükümlere Covid 19’un etkisini anlatacağız:

Bilindiği üzere tüm dünyayı etkisinde bırakan COVİD – 19 virüsü ilk olarak Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkmış olup binlerce kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. COVİD – 19 virüsü ülkemizde ilk vakıa olarak 14 Mart 2020 tarihinde görülmüş olup 11 Mayıs 2020 tarihi itibariyle ülkemizde 3841 kişinin yaşamını kaybetmesine yol açmış ve ülkemizdeki tüm faaliyetleri adeta durma noktasına getirmiştir.

Bu kapsamda Devletimiz de olağanüstü önlemler alarak sosyal yaşamda, iş ve ticaret  hayatında uyulması zorunlu değişiklikler yapmıştır.

Bu kapsamda Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından çeşitli kararlar alınmış, genelgeler yayınlanmış ve TBMM tarafından da yeni kanunlara geçici maddeler eklenerek düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler pek tabi iş hayatını ve yaşam tarzımızı büyük oranda etkilemiştir.

GENEL AÇIKLAMA

Kira Sözleşmeleri genel olarak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda Genel Uygulama hükümleri, Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları  ve Ürün kirası olmak üzere 3 ana başlıkta düzenlenmiştir.

6098 sayılı TBK Kira Hukuku alanında önemli yenilik ve değişiklikler getirmiştir.

Bunlardan bir tanesi de 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları HakkındaKanun hükümlerinin Türk Borçlar KanununaKira sözleşmelerine ilişkin hükümlerolarak Md.299 ila Md.356’da aktarılmasıdır.

Tanımı

MADDE 299- Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.

1)Covid 19’un Beklenmeyen Hal (Emprevizyon) kuramıAçısından Değerlendirilmesi

“Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-PactaSundServanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke, özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki ortaya çıkar ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif iyiniyet (M.K. md.4,2) kurallarına aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık (ClausulaRebüsSicStantibus-Beklenmeyen hal şartı-sözleşmenin değişen şartlara uydurulması) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.

Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra çok önemli surette, çarpıcı ve öngörülemez biçimde adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse, taraflar artık o akitle bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar karşısında M.K. 2.maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi zorunluluğu doğar.

Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ciddi ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki ani ve aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi, sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir.

Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişimler yüzünden alt üst olması, borcun ifasının önemli ölçüde güçleşmesi durumunda “İŞLEM TEMELİNİN ÇÖKMESİ” gündeme gelir. İşte bu durumda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve sözleşmeye müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar.”(YARGITAY13. HUKUK DAİRESİE. 2013/16898K. 2014/18895T. 13.06.2014)

Yukarıda aynen aktarılan Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin içtihadına göre olağanüstü hal sayılabilecek hallerde sözleşme işleminin temelinden sarsılmış olduğu ve yeniden uyarlanması gerekliliği belirtilmiştir.Sıklıklakarşılaşılan sorun ekonomik kriz,savaş vb. sebepler olsa da salgın hastalıklar da kanaatimize göre aynı kategoriye girmektedir. Tek sorun şudur ki yakın tarihe bakıldığında bu kadar etkili bir salgın hastalık yaşanmamıştır. Bu konudaki tereddütler Covid-19 salgınının yukarıda verilen örneklerle aynı kategoride sayılması noktasındadır.

2)KİRA SÖZLEŞMELERİNİN HAKLI NEDENLERLE (OLAĞANÜSTÜ FESİH İLE) SONA ERMESİ

Olağanüstü fesih, belirli ve belirsiz süreli sürekli borç ilişkilerini haklı sebeple, vaktinden önce ve ileriye yönelik olarak sona erdiren bir imkandır. Olağanüstü feshin, olağan fesih karşısındaki özelliği geçerliliğinin akdi veya kanuni bir fesih sebebine (haklı sebebe) dayanmasıdır. Olağanüstü nedenler yasada sayılmış olup bunların mahiyeti aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmaya çalışılmıştır.

a)Önemli Sebeplerle Kira Sözleşmesinin Feshi
Herhangi bir nedenle, sürekli edimli sözleşmeler kapsamında olan kira sözleşmesinde eğer taraflardanbirisi için çekilmezlik hali oluşmuşsa  o tarafın sözleşme ile bağlı kalması kendisinden beklenemez. Önemli sebep kapsamında çekilmezlik, tarafın sözleşmeye katlanamayacağı haldir. Bu duruma örnek, kiracı memurun başka bir şehre atanması hali verilebilir. Böyle bir durumda, kiracı memur için kira sözleşmesinin devamı, çekilmez bir hal sayılır. Çekilmezlik halinin varlığında, taraflardan her biri, fesih süresine uymak şartıyla sözleşmeyi her zaman için feshetme hakkını kullanabilir. Genel kural niteliğinde olan bu tür fesih hakkı, sözleşme belirli veya belirsiz olsun, konut ve çatılı işyeri kirası dahil her tür kira ilişkisinde kullanılabilir.

 

TBK. m. 331’ de düzenlenen bu fesih türünün uygulama alanı bulabilmesi için, taraflar arasında akdedilen geçerli bir kira sözleşmesinin varlığı, kira sözleşmesinin devamını tarafları için beklenemez kılan haklı sebeplerin var olması ve haklı sebebe dayanan kiralayan ve kiracının, TBK. m. 329 ‘daki 3 ay ve 330’daki 3 gün yasal fesih bildirimi süresine uyarak fesih bildiriminde bulunması gerekmektedir. Feshin geçerliliği yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.

3)Covid-19 Bağlamında Aşırı İfa Güçlüğü

Türk Borçlar Kanununun 138. maddesine göre;

Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.

MADDE GEREKÇESİ:

Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem temelinin çökmesi”ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanununun 2 nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, tasarının 137 nci maddesinde belirtilen şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır:

  1. Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
  2. Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
  3. Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
  4. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerden ve ilgili gerekçeden de anlaşılacağı üzere sözleşmenin devamlılığı taraflar için katlanılamayacak derecede güçlük çıkarıyorsa yeniden uyarlama,dönme ,fesih hakları kullanılabilir.

Kanaatimize göre; Covid-19 salgınının hızla yayılması, tüm ekonomik ve sosyal düzeni anormal derecede etkilemesinden dolayı salgın halinin getirdiği süreç beklenmeyen hal olarak değerlendirilmelidir.

Bu hükme göre aşırı ifa güçlüğü yukarıda gerekçesinde de belirtildiği üzere sözleşmeye bağlılık ilkesinin bir istisnasıdır. Bu hükme dayanarak kiracı, kira sözleşmesinin ortaya çıkan yeni şartlar nedeniyle 15 Haziran 2020’den itibaren uyarlanmasını bir dava yoluyla mahkemeden talep edebilir. Ödemelerini yaparken de ihtirazi kayıtla yapması herhangi bir uyuşmazlık oluşursa mahkemeden sözleşmenin yeniden uyarlanmasını isteme ve sözleşmeden dönme hakkını kullanmasını sağlar.

Kiracı ve kiraya veren hukuki uyuşmazlık oluşursa olağanüstü dönemdeki haklarını 15.06.2020 tarihinden sonra mahkemelerden dava yolu ile talep edebilir. Kiracının md.138’e dayanarak fesih hakkını kullanıp kullanamayacağı ise tartışmalıdır.

Kira Sözleşmeleri sürekli edimli sözleşmeler olması sebebiyle kanaatimiz borçlunun fesih hakkının kullanılabileceği yönündedir. Ancak Borçlar Hukuku disiplininde amaç olabildiğince sözleşmenin ayakta tutulmasıdır. Bu yüzden fesih hakkı istisnai ve olağanüstü bir haktır. Sözleşmenin uyarlanması, değiştirilmesi(bedelde indirim vs.)  konusunda uzlaşı durumu var iken fesih hakkına gidilmesi dürüstlük kuralına aykırıdır.

4)Covid-19 Bağlamında İfa İmkansızlığı

MADDE 136

“Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.

Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşıtaraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır.

Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”

Bu hükme dayanarak, devlet tarafından alınan tedbirler nedeniyle faaliyetlerini zorunlu olarak durduran işyerlerinde kiracının kira bedelini ödeme yükümlülüğünden kurtulabileceği savunulmaktadır. Borç sona erer denilmekle her 2 taraf açısından sözleşme ile bağlı kalınmayacağı anlatılmak istenmiştir.

Sözleşmenin feshi ise olağanüstü durum geçtikten sonra halen bir ifa imkansızlığı iddiası devam ediyorsa, sözleşmenin ayakta tutulabilmesi artık taraflar için çekilmez halde ise, hakkaniyete aykırı düşüyorsa ve uyuşmazlığa sebebiyet veriyorsa -her olay özelinde ayrıca değerlendirilerek- tercih edilebilecek bir haklı fesih sebebidir.

5) Covid-19 Salgınının Konut Kira Sözleşmelerine Etkisi

Covid-19 salgını, konut kira sözleşmeleri açısından bir değerlendirmeye tabi değildir. Çünkü konutların kullanımına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı durum söz konusu değildir. Bu sebepleşu aşamada konut kiralarının ödenmemesini gerektirecek hukuki şartların oluşmadığı değerlendirilmektedir. Ancak konutlarda yaşayan insanların bir kısmının iş yerlerinin kapalı olması veya kısmi çalışma düzeni ile çalışılması düzenli gelir elde edememelerine sebep olmaktadır. Bu durumda da dürüstlük kurallarının işletilebileceği tartışılmalıdır. Sözleşme özgürlüğü ve serbestisi gereği sözleşen taraflar kendi aralarında pek alâsözleşmededeğişiklikler, uyarlamalar yapabilir. Hakkaniyete uygun indirimler yapılabilir.Ödenmeyen aylara ait kira ücreti güvence (depozito) bedelinden karşılanabilir.

Diğer taraftan , 7226 sayılı kanunun Geçici 1/a maddesi ile, icra takipleri (nafaka hariç) süreleri durdurulmuş olup 29 Nisan tarihli 2480 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile de bu sürelerin durması   15 Haziran 2020 tarihine kadar uzatılmıştır.

Bu nedenle, konut kira sözleşmelerinden doğan alacaklar için de 15.06.2020 tarihine kadar icra takibi başlatılamayacaktır. Bu tarihten sonra ise, ödenmemiş olan kira bedelleri için icra takibi başlatılabilecektir.

6)Covid-19 Salgınının İşyeri Kira Sözleşmelerine Etkisi

Yukarıda da değinildiği üzere olağanüstü sayılabilecek hallerde işyeri kira uyuşmazlıklarında kira sözleşmesinde mücbir sebep, uyarlama, imkansızlık gibi haller açıkça düzenleniyorsa, bu hükümlerin incelenmesi gerekmektedir.Eğer bu hükümlerin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa aykırı olduğu ,aşırı ifa güçlüğü, ifa imkansızlığı vb. hallere sebebiyet verdiği konusunda biruyuşmazlık var ise ilgili mahkemeden sözleşmenin yeniden uyarlanması veya sözleşmenin feshedilmesi istenebilir.

İşyeri kiraları açısından, 30.06.2020’ye kadar işleyecek kira bedellerinin ödenmemesi 7226 s. Kanunun geçici 2.maddesi gereğitahliye sebebi olmayacaktır. Ancak bu hüküm kural olarak bu bedellerin ödenmeyeceği anlamına gelmemektedir. Sözleşme hükümleri devam etmekte ancak belirtilen süreler için fesih veya tahliye  sebebi oluşturmamaktadır.Kiraya veren, bu bedeller ödenmezse ödemeyi hukuki yollarla talep edebilir. Ancak icra takipleri de 15.06.2020’ye kadar durdurulmuş olduğundan, kira bedellerine ilişkin icra takipleri de ancak 15.06.2020’den sonra başlatılabilecektir.

İçişleri Bakanlığı 16.03.2020 tarihli “Coronavirüs Tedbirleri” konulu genelgesi ile kahvehane, kıraathane, kafeterya, kır bahçesi, nargile salonu, nargile kafe, internet salonu, internet kafe, her türlü oyun salonları (atari, playstation vb.) her türlü kapalı çocuk oyun alanları (AVM ve lokanta içindekiler dahil), çay bahçesi, dernek lokalleri, lunapark, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezlerinin faaliyetleri geçici bir süreliğine durdurulmuştur.

AVM’ler haricinde diğer işletmelerin açılacağı tarih henüz netlik kazanmamıştır .

Yukarıda belirttiğimiz sebeplerle hukuki uyuşmazlıklar meydana gelebilmektedir.

26 Mart 2020 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanununun Geçici 2. maddesine göre;

GEÇİCİ MADDE 2 – (1) 1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.

 

Dikkatinizi çekmek isteriz ki ilgili hüküm yalnızca işyeri kiraları için geçerlidir. Yani ilgili geçici madde gereği 6098 s. TBK’daki Kiracının Temerrüdü (Md.315) hükmü uygulaması bir nevi  askıya alınmıştır.

MADDE 315

Kiracı, kiralananın tesliminden sonra muaccel olan kira bedelini veya yan gideri ödeme borcunu ifa etmezse, kiraya veren kiracıya yazılı olarak bir süre verip, bu sürede de ifa etmeme durumunda, sözleşmeyifeshedeceğini bildirebilir.

Kiracıya verilecek süre en az on gün, konut ve çatılı işyeri kiralarında ise en az otuz gündür. Bu süre, kiracıya yazılı bildirimin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren işlemeye başlar.

15.06.2020 tarihine kadar da kira alacağına ilişkin icra takibi başlatılamayacağını belirtmiştik.

SONUÇ:

  • Konut kira sözleşmeleri açısından, kiracının ve kiralayanın yükümlülükleridevam edecektir.
  • Aşırı ifa güçlüğüne istinaden kiracının, faaliyetinin kısıtlanması, iş yerinin kapatılması   vb. sebeplerle ilgili mahkemeden geçmiş kira dönemlerini de kapsayacak şekilde kira bedelinde indirim yapılmasını veya sözleşmenin feshedilmesini istemesi mümkündür.
  • İş yeri kira sözleşmelerinde mücbir sebep,öngörülemezlik hükümlerine dayanan tarafın, sözleşmedeki borcunu ödemeden acziyetini, uğradığı zararları somut deliller ile kanıtlayarak sözleşmenin feshini talep etmesi, uyarlama talebinde bulunması mümkün olabilecektir.
  • Kiracı ifa imkansızlığına dayanarak kiraya verene bildirimde bulunmalı ve ifa imkansızlığı içerisinde olduğunu bildirmelidir.

 

Ayrıntılı bilgi ve randevu talepleriniz için rt.va1713883345.aymi1713883345k@tak1713883345uva1713883345 mail adresine e-posta göndererek veya 0342-3223337 numaralı telefondan bizlere ulaşabilirsiniz.

*Av. Stj. M. Sami Çetin

 

KAYNAKÇA:

-https://www.resmigazete.gov.tr

-https://blog.lexpera.com.tr/covid-19-salgininin-kira-sozlesmelerine-etkisi/

-6098 s. Türk Borçlar Kanunu

-https://mevzuattakip.com.tr/mevzuat/kategori/c-b-karari

-Prof.Dr.Turgut Akıntürk Borçlar Hukuku, Genel Hükümler

– Prof.Dr.KemalOğuzman, Borçlar Hukuku Dersleri

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tbmm_internet.anasayfa

-http://kazanci.com.tr/gunluk/13hd-2013-16898.htm

-www.alikimya.com

 

 

mirasçı

Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) Nedir? Mirasçılık Belgesinin iptali Davası Nedir?

Genel Bilgiler
Ölenin-Miras bırakanın ardından kalan  mirasçıtereke(mal varlığı) üzerinde kimlerin, ne kadar oranda hak sahibi olduğunu gösteren belgeye Mirasçılık belgesi (Veraset İlamı) denir.
Veraset İlamı Ne Şekilde Düzenlenir? Kimler Mirasçılık Belgesi Talebinde Bulunabilir?
Mirasçılar, yasal-kanbağı nedeniyle ve kan bağı olmaksızın atanmış mirasçılar şeklinde iki türlüdür. Mirasçılık belgesinin ne şekilde düzenleneceği ve kimlerin bu belge talebinde bulunabileceği Türk Medeni Kanunu md. 598’de belirtilmiştir. Yasal mirasçılardan herhangi bir kimse yada atanmış mirasçılar bu belgenin düzenlenmesini talep edebilir. Atanmış mirasçılar, bu hak sahipliklerini öğrendikleri tarihten itibaren 1 ay içerisinde haklarına ilişkin itiraz gelmemesi durumunda veraset ilamı talebinde bulunabilirler. Veraset İlamı talebi, çekişmesiz yargıya tabi olduğu olduğu için 1hafta-1 ay gibi kısa bir sürede çıkarılabilmektedir.
Mirasçılık Belgesinin İptali davası nedir? Kimler Bu Davayı Açabilir?
Mirasçılık belgesinin düzenlenebilmesi için tek bir mirasçının başvurusu yeterli olup; başvuru neticesinde düzenlenen belgede bütün mirasçılar ve pay oranları belirtilir. Veraset ilamının doğru olduğu karine olarak kabul edilmiştir. Veraset ilamında yer alan herkes, aksi ispatlanıncaya kadar mirasçı kabul edilir.
Veraset ilamının gerçeğe ve hukuka aykırı olması durumunda mağdur olan kişi/kişiler, ilgili mahkemeye başvurarak belgenin iptalini ve yeni, maddi gerçeğe uygun bir belge düzenlenmesini talep edebilir.
Mirasçılık Belgesinin İptali Davası Herhangi Bir Süreye Bağlanmış mıdır?
Mirasçılığın iptali, herhangi bir süreye bağlı kılınmamış olup; mirasçı olmayan kişiye karşı her zaman dava açılabilir.miras2

Kimya Hukuk olarak ‘Veraset İlamı’ ve ‘Mirasçılık Belgesinin İptali’ne dayalı olarak açılan, başarı ile sonuçlanmış çok sayıda talebimiz ve davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.
Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.
İletişim:0342-3223337
*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

zarf 1

MİRAS BIRAKMA VE VASİYETNAME

VASİYETNAME NEDİR
Genel Bilgiler

Vasiyetname ile Miras Sözleşmesi ölüme bağlı tasarruf olmaları ve kişiye sıkı sıkıya bağlı olmaları yönünden benzerlikler gösterse de farklı kavramlardır.
Vasiyetname , miras bırakanın son istek ve arzuları ile mirasının paylaşım esaslarını belirleyen yazılı belge veya sözlü beyandır.
Vasiyetname 3 şekilde düzenlenebilir;

Resmi Vasiyetnameler
El Yazısı ile Düzenlenen Vasiyetnameler
Sözlü Vasiyetnameler

Bahse konu vekaletname türlerinin geçerlilik kazanabilmesi için aranan şekil şartları birbirinden farklı olup; bu anlamda vasiyetname düzenlenirken bir miras hukukunda uzman bir Avukattan yardım almakta fayda vardır. Vasiyetname düzenleyebilmenin şartları, türleri-şekil şartları, iptal edilmesi gibi konular 4721 Sayılı Medeni Kanun’umuz da düzenlenmiştir.

Kimler Vasiyetname Düzenleyebilir?

Medeni Kanun md. 502’ye göre;

‘Vasiyetname yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olmak gerekir.’

Yukarıdaki kanun maddesi uyarınca ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olan herkes vasiyetname düzenleme yetkisine haizdir.
Vasiyetname düzenleme, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğundan vekil, veli, vasi veya kayyım vasıstası ile yapılması mümkün değildir.

Vasiyetin Açıklanması ve Yerine Getirilmesi Nasıl Olur?

Medeni Kanun md. 595-596’ya göre;

‘Mirasbırakanın ölümünden sonra ele geçen vasiyetnamesinin, geçerli olup olmadığına bakılmaksızın hemen sulh hâkimine teslim edilmesi zorunludur.
Vasiyetnameyi düzenleyen veya muhafaza eden görevli ya da mirasbırakanın arzusu üzerine saklayan veya başka surette ele geçiren ya da ölenin eşyası arasında bulan kimse, ölümü öğrenir öğrenmez teslim görevini yerine getirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bu yüzden doğacak zarardan sorumludur.
Sulh hâkimi, teslim edilen vasiyetnameyi derhâl inceler, gerekli koruma önlemlerini alır; olanak varsa ilgilileri dinleyerek terekenin yasal mirasçılara geçici olarak teslimine veya resmen yönetilmesine karar verir.’

‘Sulh hakimine verildiği günden itibaren en geç bir ay içinde, vasiyetnamenin sulh mahkemesince açılması gerekir.’

Vasiyetnamenin açılmasından sonra talep halinde mirasçılara ‘Mirasçılık Belgesi’ verilir. Vasiyetnameye itiraz olması durumlarında, bahse konu mirasçılık belgesi mirasçılara verilmez; itiraza ilişkin açılan davanın sonuçlanması beklenir.

miras 2
Vasiyetname Düzenlemek İçin Avukata Başvurmak Gerekli Midir?

Miras bırakan kişiler, mirasçılar arası paylaşımda bulunurken vasiyetnamelerinin geçerli olması için gereken şartları taşıması, tasarrufların nasıl yapılacağı, saklı payların koruması, yurtdışındaki miras bırakanın vasiyetname düzenlemeleri gibi hukuki bilgi gerektiren konularda hataya mahal vermemek adına bir Avukattan yardım almalıdır.

Kimya Hukuk olarak yurtdışı – yurtiçi vasiyetname düzenlemelerine ilişkin çok sayıda hukuki danışmanlığımız bulunmaktadır.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337 – [email protected]

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

TAPU

MİRASTAN MAL KAÇIRMA DURUMUNDA AÇILABİLECEK DAVALAR ( MURİS MUVAZAASI)

MURİS MUVAZAASI (MİRASTAN MAL KAÇIRMA) NEDİR?

Genel Bilgiler

Muris muvazaası, miras bırakanın gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle yaptığı devirlerde söz konusu olur.

Özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacı ile muris, erkek çocukları ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemini gerçekleştirmektedir.                                                     Eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinde olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Diğer çocuklarına nazaran daha çok değer verdiği çocuğuna ayrıcalıklı davranarak malvarlığını devretmesidir.

Bu tür muvazaalı işlemler karşısında haksızlığa uğrayan tarafların eşitliği sağlamaya yönelik olarak kullanabilecekleri dava hakları mevcuttur.

Dava açma hakkı bulunanlar kimlerdir?EL TAPU

Mirasta saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar,

Evlatlık ve onun altsoyu

Velayet altında bulunan küçük

Mirasçı olması koşuluyla muvazaalı işlemin yapıldığı tarihte miras bırakanın henüz ana rahmine düşmemiş olan çocuğu,

Sonradan evlenilen eş ve müşterek çocuklar.

 

Dava ne zaman açılır, zamanaşımı var mıdır?TAPU

Muris muvazaası davası miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir. Miras bırakan ölmeden önce hem muris muvazaası davası hem de taraf muvazaası davası açılamaz. Muris muvazaası davasında zamanaşımı ve hak düşürücü süre yoktur. Muvazaayı öğrenen taraf hiçbir süre ile kısıtlı olmaksızın dava açabilir.

Davada dayanılacak deliller neler olabilir?

Muris muvazaası davasında her tür delile başvurulabilir. Uyuşmazlığın özelliğine göre tapu kayıtları, banka hesapları, kadastro tutanakları, vergi makbuzları, elektrik, su, doğalgaz makbuzları, mektup ve benzeri yazışmalar, tanık, bilirkişi incelemesi, keşif ve bunlara benzer başkaca deliller gösterilebilir. Öne sürülecek olan delillerin yazılı delil olması zorunludur.

Bu tür önemli davaların, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yürütülmesinde fayda vardır. Kimya Hukuk olarak ‘Muris Muvazaası’na dayalı olarak açılan, başarı ile sonuçlanmış çok sayıda davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Avukatları Av. Ali Kimya ve Av. Selin Kimya ile bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz.

İletişim:0342-3223337

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

 

Av. Selin Kimya

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ VE YAŞ DÜZELTME DAVALARI

KAYIT DÜZELTME DAVALARI

 

İSİM-SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ VE YAŞ DÜZELTME DAVALARI

Genel Bilgiler

            Türk Medeni Kanununun 27. Maddesinde adın değiştirilmesi konusu düzenlenmektedir. Buna göre;

Bu davalar,  bazı şartların varlığında, mahkeme kararı ile nüfus kaydında değişikliğe yol açacak bir hukuki durumdur. İsim değiştirme davası, yaş düzeltme davasıgibi, Nüfus Hizmetleri Kanunu’na dayanan, nüfus kaydının düzeltilmesi niteliğinde bir davadır. Bu davalarda görevli mahkeme, Nüfus Kanunu açık düzenlemesi uyarınca Asliye hukuk mahkemeleridir. Dava Nüfus Müdürlüğü’ne karşı açılır ve cumhuriyet savcılığına ihbar edilir.

İsim-soyadı değişikliği, yaş düzeltmeye ilişkin davalar bir kereye mahsus açılabilir değildir; kişiler ikinci defa isim-soyadı değiştirme, yaş düzeltme davası açabilmektedir.

Bu davalarda süreç 2 ile 4 ay arası sürmekte olup; mahkemelerin iş yoğunluğu nedeni ile duruşmayı ileri bir tarihe vermesi durumunda en fazla 6 aya kadar uzamaktadır. Yalnız Yaş düzeltme davasına ilişkin olarak özel bir durum mevcuttur. Mahkemece kemik yaşı tespiti istenmesi durumunda açılacak dava 1 yıla kadar uzayabilmektedir.

Bu tür usuli işlemlerin, hataya mahal vermemek adına, Uzman bir avukatla yürütülmesinde fayda vardır. Kimya Hukuk olarak kayıt düzeltme davalarına ilişkin başarı ile sonuçlanmış çok sayıda davamız bulunmakla birlikte halihazırda devam eden davalarımız mevcuttur.

 

İSİM- SOYADI DEĞİŞİKLİĞİ (TASHİH)DAVASInew name

İsim değişikliği davası, haklı sebeplerin varlığı halinde açılabilir. Bu haklı sebeplerin neler olduğu Kanunda açıkça belirtilmemekle birlikte Yargıtay kararları doğrultusunda şöyle sıralanabilir;

Şahsın çocukluğundan beri aile ve sosyal yaşamında kullandığı ismi-soyadı ile nüfus kayıtlarındaki isminin-soyadıın birbirinden farklı olması,

Şahsın adının-soyadının gülünç oluşu ve zor telaffuz edilişi,

Şahsın aynı adı-soyadı taşıyan akraba sayısının fazla oluşu,

Şahsın adının her iki cinste kullanılması nedeni ile karışıklığa yol açması(isim değişikliği yönünden)

Şahsın adının resmi makamlarca arananan aynı ad-soyada sahip kişiler ile aynı olması,

Din değiştirme,

Cinsiyet değiştirme.(isim değişikliği yönünden)

Yukarıda sıralanan nedenlerden birinin varlığı halinde davanın açılacak olması, isim-soyadı değişikliği için tek başına yeterli olmayıp; aynı zamanda bu durumun usulünce ispatlanması gerekir. (Tanık beyanları)

 

YAŞ DÜZELTME DAVALARI

Yaş düzeltme davaları, hukuki dayanağını Nüfus Hizmetleri Kanunu’ nda, Nüfus Kaydının Düzeltilmesi bölümünden alır.  Kanun düzenlemesine göre, nüfus kayıtları ancak mahkeme kararı ile düzeltilebilir.

Yaş düzeltme davasının şartları

Doğumun hastane veya doğum evinde gerçekleşmemiş olması

Görünüş itibari ile beyan edilen yaşa uygun olunması,

Kaydedilmesi istenen aynı yaşta bir kardeşin bulunmaması gerekmektedir.

Yaş düzletme davasında, öncelikle yukarıda belirttiğimiz şartların araştırılması yapılacaktır. Bazı durumlarda mahkemece Adli Tıp Kurumu’ndan kemik yaşı tespiti istenebilmektedir. Ancak kemik gelişimi en fazla 25 yaşa kadar devam ettiğinden, bu yaştan sonra kemik yaşı tespiti mümkün olamayacaktır. Bu nedenle bu yaşın üzerindeki kayıt düzeltme davalarında kemik yaşı tespiti yoluna gidilemeyecektir. Bu durumda, dava, tank beyanları başta olmak üzere, fotoğraf, yazı, okula başlama – bitirme tarihleri vs… diğer her türlü kanıtla ispatlanabilecektir.

Askerlik Kanunu 81. Maddesine göre, askerlik çağına giren kişiler hakkında, mahkemece resmi hastane kayıtları esas alınarak verilen kararlar dışında, yapılan yaş değişiklikleri askerlik işlemlerinde dikkate alınmaz. Ancak, askerlik yoklamasında, nüfus kaydındaki yaş ile görünümleri uyumsuz olan kişiler için askerlik şubesi başkanının müracaatı üzerine Cumhuriyet savcılığı tarafından yaş düzeltilmesi davası açılabilir. Bu durumda dava sonucunda verilecek karara göre hareket edilir.

Daha ayrıntılı bilgi için Kimya Hukuk Ofisimizle bağlantı kurmanızı tavsiye etmekteyiz. İletişim:0342-3223337

*Bu makale Av. Selin Kimya tarafından yazılmış olup, yazılı rıza alınmaksızın farklı bir platformda yayınlanması telif hakkı ihlali oluşturacaktır.

Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma Davası Nasıl Açılır? Haklarımız Nelerdir?

Bir kadın kocasından ayrı yaşamayı istemesi halinde başka bir ev tutarak orada yaşamayı seçmesi durumunda evine dönmeye zorlanamaz. Ancak koca kadının evine dönmesini istiyorsa onu mahkeme kanalıyla resmen davet edebilir ve bu davete uymayan kadın aleyhine “terkten” boşanma davası açabilir. Haklı nedenlerle ayrı yaşamak isteyen bir kadın, boşanma davası açmadan da hakim kararı ile ayrı bir mesken edinebilir.

Devamını Oku